Durunca yok olacağından korkarmış. Var olduğundan da emin değilmiş ya arada görüp arada görmeyenler sayesinde bilirmiş bir nebze varlığını. Kendinin aksine hep görünenler arasında geçirdiği zamanı ziyan zannedenler olurmuş. Yani zarar. Yani yıkım. Yani öyle. Yaptığı sadece dönmek oysa. O dönerken içine aldıklarını da döndürdüğünden böyle zannederlermiş halbuki.
Karada sıkıntı işte. Evleri döndürürmüş, çatılarını ve kapılarını. Ağaçları döndürürmüş, dallarını ve yapraklarını. Kedileri döndürürmüş, patilerini ve kuyruklarını. Düşünceleri eksik bırakır mı? Onları da alıp içine yüklemleri, resimleri, dokuları birbirbirlerine katarmış. Sonra dururmuş evlerin kapıları bir yanda çatıları öte yanda. Dallar ve yapraklar dağılmış, kediler baygın.
Denizde ama işler başka tabi. Çünkü deniz, durmayı sevdiği kadar öfkeyi de sever, taşkınlığı ve ritmi, uğultuyu ve gürültüyü. Denizde döndüğü zaman tek yaptığı denize denizlik katmak. Sustuğundaysa her şeyi yerli yerinde bırakmak.
Denizli günlere.