Bu blog bugün buralara geldiyse benim sayemde olduğu sanırım çok aşikar. Müthiş özverilerim olsun sadakatlerim olsun efenime söyliim riyakarlıklarım olsun bunlar hep benim sayemde. Bu yorgunlukla -yine çok düşündüm bugün- oturup yazdığım için her şeyi bana BORÇLUSUNUZ! Unutmazsam başka bir gün borçlu olmaya dair bir post yazayım ama şimdi konumuz başka.
Geçen yine yürüyorum metro koridorlarında. Neyse önden bilgi vereyim. Süpersonikliğim malumunuz. Affedersiniz aksırırken tıksırırken bile yalnız kendimi değil etrafımdakileri de düşünüyorum ileri duyarlılığıyla hep dirseğimin iç tarafına öksürür hapşırırım ki mikroplarım başka organizmaları zayıf düşürmesin. Dirseğin iç tarafına isim verilmemiş olması sana da tuhaf gelmedi mi? Bana geldi ama tıpta kesin bunun bir adı vardır. Konumuz bu değil. Konumuz olmayan başka bir noktaya daha değineyim oldu olacak. Eskiden mendil varmış la. Bildiğin bezden kumaştan mendil. Akşam olasıya kadar sümüğünü cebinde taşıyormuşsun. Hay medeniyetin gözünü seveyim yeminle. Konuya döndüm: metro koridorlarında yürürken dirseğimin içine esnedim. Kendiliksizlikte geldiğim son noktaydı. Çıtayı aşabilenlerin postlarını heyecanla bekliyorum köfte dudaklılarım.
Kapanışı bununla yapayım. Fikret Kuşkan keşke hep böyle kalsaymış. Gördüğüm yerde kesin yaldır yuldur yazardım. Kalmadığı iyi olmuş düşününce.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder