30 Eylül 2013 Pazartesi

İsmi lazım diil bi arkadaşla geçenlerde "kurtulmuşluk"tan konuşuyorduk..Şimdi düşündüm de her noktada da kurtulmuş olmak istemem ben, mesela çiçeklerin dibini eşelerken, ya da ne bilim otobüsü kaçırmamak için hızlı hızlı yürürken, eve döndüğümde kediler yine çok mu dağıtmışlardır acep diye düşünürken..böyle sevimli kaygılar da var efenim, adeta hayatın tuzu biberi.. Sevgilerrr,,,
Her gün güzelce giyinip kuşanıp hiç işim olmamasına rağmen evden önemli işlerim varmış da geç kalıyormuşum gibi aceleyle çıkıp,akşam olunca da (ekmek yemezim) fırından alınmış sıcacık ekmekler kolumun altında, içimde huzur, yüzümde tebessüm eve dönesim var a dostlar!

29 Eylül 2013 Pazar

Beklenti

Bazen hayattan istediğim tek şey tereyağlı yoğurtlu makarnayken oturup bezelye yiyorum. Yani düşündüm üşenmeyip. Hiçbir şey beni makarna yapıp tereyağ yakıp yoğurdu dev dev kaşıklarla üstüne koyuvermekten alıkoymuyordu. Bu kadar. Bu kadar değil de belki sonra editlerim.
GRUBA YENI CITIRLAR MI DUSMUS ANLAYAMIYORUM. GIZEMLI POSTLAR HEYECANI BENI BENDEN ALIYOR.

28 Eylül 2013 Cumartesi

Afiyetle

Ben mutlu sonları severim.başlangicta mutlu olmasak da olurlu.sevgilıyle eve gidilen zamanları severız zaman zaman. Öyle mutluluklar.pılavda tursu gıbi karabıber gıbı.dolmada bıber salcası gıbı

26 Eylül 2013 Perşembe

kitap okudugumuz belli olsun dedim.yanlışlıkla okumuyoruz algısı yaratılmasın dedim

24 Eylül 2013 Salı

çatal(larlarlarlar...)

Hiç beklemediğiniz bir anda gözünüze sokarmış gibi birileri, açılıverir bütün çatallar..
mesela bunların gayet şuh kılsız tüysüz olanları vardır ki (madem oğlan dedin sen) bırakın oğlanları kadın kısmısını bile baştan çıkarabilir efenim!...ve fakat biz kızların kısmetine başka türlü çatallar düşer,,,bir kerecik görmeyiverin futursuzca teklifsizce açılıveren çatalları..bitmek bilmez hayali artık gözünüzün değdiği her yerdedir,,, bir üstadın da dediği gibi
 kalır bir sokak duvarında
       bir ağaç kabuğunda
        kalır bir çiçekte
daha da kötüsü
        bir çocuk bakışında
        kalır bir kitapta
belki bir tavşan niyetinde...

Neden bahsettiğimi siz gayet iyi anladınız baylar bayanlar evet kıllı-tüpçü g.t çatalıdır bahsettiğim,,,
Ha bir de henüz tüpçü çatalının olgunluğuna-dolgunluğuna ulaşamamış çiroz muavin (host deyince gözünüzde seksi bişiler canlanacağından demedim nihaha) çatalları vardır, tüyü bitmemişin hakkıdır işte bu yenen sayın dostlar...

dibinotu: rengarenk yapasım geldi. bi noktada kendimi zor tuttum ama bu kadarıyla yetinmeyi bilir misin? Bu arada futursuzca ne kadar güzel bi kelime len un helvası tadı bırakıyo ağızda..Kullandıkça kullanası geliyo insanın ama unutunca da unutuyor işte..
 

Geleceğim Öngörüldü

Geçen gün yine oturuyoruz, çaylar kahveler, kahveler fallar, fallar oğlanlar, oğlanlar kısmetler. Oğlan demek de ne fenaymış. Oğlak gibi sanki. Hayvanlı kısmet böğ. Neyse falımda TEKNEli kısmet çıktı. Allaaaam anasının babasının olmasın, bizzat kendinin olsun. Yat tamam, kat ve araba da varsa yine varmam dedim. Ama olsun daha değişikli yerde fingirderim en azından dedim. Ne bileyim BİHTER MAKYAJIyla nasıl oluyormuş bu işler bi bakalım falan. Hatta şimdi askıya alayım şöyle yaza doğru mavi turlu fingirdeyeyim diye önümüzdeki ilkbahar yaz sezonu planımı sabitledim. 

Ertesi gün, olmaz da oldu işte karşıya geçeceğim tuttu. Hangi karşı diye soranı soba demiriyle kovalarım. İstanbul'da bir karşı vardır emekli mekanı olan onun da yeri yurdu bellidir. Müthiş garanticilik ve bu garanticilik çerçevesinde olabilecek maksimum görsel keyfin kesişim noktası olan merdivenlere oturdum. Kulağımda kulaklık, elimde çok entelliğimin belgesi 1960lı yıllardan kalma -kitabı kapağına göre değil içeriğine göre yargılıyoraaaaam alt metinli- kitabımla cool cool oturuyordum. Sonra çok sevgili hödüklüğüyle çok yaşayası bir vatandaş ayağımı preslemek suretiyle yanımdan geçti gitti. 

Ayh sıkıldım. Özetle çok yavşak arkadaşlarım var. Allaan vapurunu sen tekne diye, Allaan hödüğünü de oğlaklı oğlanlı kısmet diye gör. Sıfatına tükürdüklerimin.

Çok Sıkılmaktan

ölen vardı. Noldu ona? Ölmemiş uyumuş mu? Ha tamam o zaman. Çare o muymuş. Çare Morgül diye sokak afişi gördüm çok eğlendim. Hakkat bi Sarıgül muhabbeti kaç zibilyon sene sürebilirdi diye düşündüm o an. Düşünmek, evet, her birimizin her an yapamadığı. 

Bir yerel yönetim diğer bir yerel yönetimi çağrıştırsın ve konu - yok Melihçiğim değil, ona sarasım hiç gelmedi bütün süreçlerde- Kadirciğime gelsin. Tahmin edeceğiniz gibi birçokları gibi Kadirciğim de blogumuzu yakinen takip edengillerden. Öyle ki metroda dönen vidyo hakkındaki postumdan sonraki metro seferimde bir de baktım ki sonunda değişmiş! Evet, yanlış okumadınız, değişmiş. Bir hevesle baştan sona izledim. Tabii ki gül cemalimi koymamışlar takipçilikleri afişe olmasın diye. Toplu taşımanın faideleri üzerine bir vidyo koymuşlar. İnanır mısınız bu vidyoya bütçe ayırırken ellerini hiç korkak alıştırmamışlar. Güney Kore olduğunu kardeş ülke ilan edilişinden tahmin ettiğim bir çekik göz diyarından hiç çekinmeden parası neyse verilmiş ve vidyo kopiraytları alınmış. Ekrana gözü takılan olursa (ben gibi) biz yaptık sanılsın diye de araya "Hacı bunun tonu tuttu mu?" "Tuttu, tuttu (tutmamıştı). Koy gitsin" şeklindeki derinlemesine tartışmalardan sonra İstiklal tramvayı özenle koyulmuş. En nihayetinde toplu taşımanın faydaları konusunda hali hazırda toplu taşıma kullanan insanlar müthiş bir şekilde ikna edilmiş. Olan biten bunlardı. Unlu dayıyı hiç gözüm aramadı konu oraya geldiyse.

Öyle değil. İki gün sonra gene gördüm öpülesi halk ekmek reklamlarını. Gol değildi, bu sefer de değildi. Hoh dedim ya bıraktım savaşmayı. Çok süpersonik bi işletme olduğuna can-ı gönülden inanıyorum artık. Hatta bir sonraki reklam filminde mikser olarak rol almak için başvurumu yaptım

23 Eylül 2013 Pazartesi

şimdi karşılaştırdım yıldız tilbenin aşk yokolmaktır şarkısının mabel düdük kavırı yıldızdan açık ara önde.şimdi bunun günümüz türkiyesi analizini yapardım, kafamda yaptım ama buralara yazmaya üşendim artı  çok rererrö.öyle mabel yıldızı dövmüş canımı sıktı .
lan şarkı yüz yıllık adam olun be ya.sitemim insanogluna da işte  buralarda bişiler.canım sıkıldı yakın zaman işim hekeslere dinletmek.ceylan ertem de söylese de olur he yakıştırdıms.

teşek

bu dayı her kavanoza kapak oldugu için avatarı izledigim geçmiş zamanlarda kesin avatar a da bişeyler karalamıştır diye arattıgımda nah diye eletirisini bulduydum.şimdi aklıma düştü az önce kendisi acaba gezi ile ilgili bişeyler karalamış mı diye aratınca NAH diye tekrardan buldum.
teşekkürler jijek ama bence kendisi yanlış biliyor adının zizek diy okunması lazım o tırtlıgına daha yakışacak.deneyin bakın sayın zizek size çok yakışacak eminim.bu yakışacakta hemen br anıya ışınlanıp keh keh diye güldüm.
taşlı kot ceket bu size çok yakışacak.evet dogru tahmin bok gibi ceket.pis kapitalist faşit leninist bişeyler.
yannız çok çılgın bişe buldum şimdi kavanoz kazanova benzerligi.öyle diyince bilemediniz tabii foliş kazanova. ama bir a farkıyla kazanova önde

19 Eylül 2013 Perşembe

Buranın Adını da

gerizekalının oyun alanı yapçam. Evet TEKİL. Buraları tekele geçirdim. Diktatörüyüm, şeysiyim, bişeysiyim. İki gün kıçı kırık şeyler yazdım diye girdiğim havalara bayılıyorum ya hof. Gerçek aşkı buldum işte. Ben kalp kendim.

Bir Yerlere Gelmek

Bu blog bugün buralara geldiyse benim sayemde olduğu sanırım çok aşikar. Müthiş özverilerim olsun sadakatlerim olsun efenime söyliim riyakarlıklarım olsun bunlar hep benim sayemde. Bu yorgunlukla -yine çok düşündüm bugün- oturup yazdığım için her şeyi bana BORÇLUSUNUZ! Unutmazsam başka bir gün borçlu olmaya dair bir post yazayım ama şimdi konumuz başka.

Geçen yine yürüyorum metro koridorlarında. Neyse önden bilgi vereyim. Süpersonikliğim malumunuz. Affedersiniz aksırırken tıksırırken bile yalnız kendimi değil etrafımdakileri de düşünüyorum ileri duyarlılığıyla hep dirseğimin iç tarafına öksürür hapşırırım ki mikroplarım başka organizmaları zayıf düşürmesin. Dirseğin iç tarafına isim verilmemiş olması sana da tuhaf gelmedi mi? Bana geldi ama tıpta kesin bunun bir adı vardır. Konumuz bu değil. Konumuz olmayan başka bir noktaya daha değineyim oldu olacak. Eskiden mendil varmış la. Bildiğin bezden kumaştan mendil. Akşam olasıya kadar sümüğünü cebinde taşıyormuşsun. Hay medeniyetin gözünü seveyim yeminle. Konuya döndüm: metro koridorlarında yürürken dirseğimin içine esnedim. Kendiliksizlikte geldiğim son noktaydı. Çıtayı aşabilenlerin postlarını heyecanla bekliyorum köfte dudaklılarım.

Kapanışı bununla yapayım. Fikret Kuşkan keşke hep böyle kalsaymış. Gördüğüm yerde kesin yaldır yuldur yazardım. Kalmadığı iyi olmuş düşününce.

18 Eylül 2013 Çarşamba

Ne Oldum Değil;

ne olacağım demeli insan kafasıgüzelkişiler. Nitekim zamanların birinde türk kahvesini şekerli içerdim. En büyük tasam kahvemin orta şekerli, az şekerli veya şekersiz gelmesiydi. Şimdilerde kahvemi orta şekerli içiyorum ve aynı tasayı şekerli veya şekersiz kahvenin gelişiyle yaşıyorum. Yarın belki kahvemi şekersiz içmeye başlayacağım ve sonunda hep tasalı olacağım.

Velhasılı türk kahvesinin piri olduğum için kavanozu açtım. Derin derin içime çektim kokusunu. Kokladığımın türk kahvesi mi yoksam filtre kahve mi olduğundan emin olamadığım için bakkala gidip alıp işi garantiledim. Yaşasın kahve için üşenmeyen tırtlık.

Hikayenin sonunda kavanozdaki kahve türk kahvesi, kendi elleriyle yaptığı kahve az şekerli çıktı.

Blog yerine


Tumblr ımız olsaymış keşke. Orası daha cool çocukların takıldığı bi yer galba hof :(  Bu duvar yazıları falan hep mesela tumblrdan bi kankişkodan. Belki gün gelirdi buradan da cool olurduk.


Ay cool demişken, ya bu gerçek hikaye. en az 27 yaşında bi hatun kişi biliyorum hala liseli coolluk kafasında. "Get a life" diyesim geliyor her ağzını büküşünde. Ay kim ne giydi kim nerede koparken kiminle yiyişti geyiklerini yaparken alaycı suratını ham çimentoyla sıvama isteği yükseliyor içimde. Hoh şiştim yazarken bile.

Sen okuyan zaman zaman sen de insanların ne yaptıklarına çok takılıyorsan nolur içe dönük ve de içe yönelik işlere az bi zaman harca ki dünya az daha güzel bi yer olsun. Kuşlar cıvıldasın, insanlar gülsün eğlensin, el ele tutuşan sevgililer sekerek dolaşsın, bulaşıklar kendiliğinden yıkansın, öpücükler havada uçuş... (GÖKTAŞI İNDİ)

Emir Kipi

candır. Bunu hiç düşündünüz mü kahvekremalarım? Çeşitlemelerle renklenen bu yaptırımlar hayatımıza neşe katar. Misal ismi lazım değil yavşak arkadaşlarımdan birine gözleri kısaraktan "Sıs lan" demek ne büyük keyiftir. Ya da ne bileyim sevgililik müessesesini paylaştığınız kişiye gözleri devirip "ayh hadi kapat telefonu, kulağım yandı" demek aslında bi açıdan bakınca bu hayattaki varoluş sebebiniz olabilir. Hadi en olmadı şanslıysanız ve sizden yaşça küçük kardeşiniz varsa "kalk bana bi su getir hödük" cümlesindeki ahengi dilinizde hissedebilirsiniz. 

Ayy ben ne kadar kibarım bunları hiç yapmam diyerek burada ortak zemine yanaşmayı reddeden cicişler, merhaba. Nağber ya? Ne zamandır görüşemedik. Ay dur bir sarılayım. Enseye de bi tane vurayım. Emir kiplerini yumuşatarak kendini bizlerle bir tutmamaya çalışmana lüzum yok. "bi sn cnm", "aşkım, böceğim kapatalım, kapı çaldı da" "biricik bal kardeşim bana su getirsene" gibi ayaklarla emir kiplerinden sıyrılma çabanı takdire değer bulmadığım gibi bir de üstüne kınıyorum.

Özet: Emir kipi candır, iyi ki vardır.

Lalala. Size bi de şarkı koyayım sonuna en kiplisinden: Sezen is the best.


17 Eylül 2013 Salı

Sevabına



parası neyse verip metrolarda şunun dönmesine engel olacağım artık. Hatta gül cemalimi koyayım diyorum. Gününüz geceniz şenlensin. O değil de şu un sanatını yapan dayıya kimse mi demedi yapamıyon hacı diye. Tasam kısaydı. Bay.

14 Eylül 2013 Cumartesi

itin götü

şimdi birinize hakaret etmek istesem ve kaygım gerçekten yaratıcı bişeyler koymak olsa ortaya derim ki sittir git ordan PLASTİK BARDAK.
bu kadar da itelenmiş ve sümüklenmiş bişi yok layn
hayatmızdaki bütün dahi anlamaındaki -de leri ayırdık mı?
hayatımız diyorum bak bana doğru konuş eğilme ora bura.
orama toma burama to.
sağlıcakla.
sağlıcak biraz kınalı yapıncak sesli

sümüklü

geçen öyle dedik ya aslında degildi o öyle.
ışıklar var dedik ama yoktu.anlık ta olsa olmayan şeyleri buldum ben.
sonra acaba kırdım mı diye düşünürken dedim ki kırdımsam da kırdım.
kırmayanı gel bul getir bana azcık muhabbet edelim  biz onunla.
öyleyken böyle.
yapmacıktan ağlayalım.

Q & A

<Soru : İnsan zamanını boşa harcamamak için ne yapmalı? Yanıt : Bütün süresince yaşamalı. Çareleri : Günlerini, bir dişçinin bekleme odasında rahatsız bir sandalye üzerinde geçirmeli, pazarları öğleden sonra balkonda oturmalı, bilinmedik bir dilde verilen konferansları dinlemeli; tarifeye bakarak en uzun, en rahatsız tren yolunu seçmeli ve tabii bu yolculuğu ayakta yapmalı; tiyatro gişeleri önünde kuyruğa takılmalı ve sonunda bilet almalı vb.., vb.>

12 Eylül 2013 Perşembe

Gezi bana

çok şey öğretti.
 İzmaritimi yere atmamayı mesela. 
Bu kadar. 
Hala arada çevre duyarlılığı vicdanımı standby a alıp yere atıyorum.
Yalan söylememişti.
Ama çok nadir.
Böyle ortaya yazmak da arada eğlenceli oluyormuş çikoletalarım.


Ahanda blogda ilk kez gezi lafı geçti. BEN YAPTIM BEEEĞN (Yaşar Usta sesiynen)

Yok labiri yan çantayla direnilmiyeeeaa demişti ismi lazım değil yavşak bi arkadaştı. Ama gezi dememişti. mi acaba. Üşendim bakamayacağım. Çok öpüyorum herkesi.
dediydim oldu. İçim ÖLESİYE rahat. Hemen olması, hiç gecikmemesi süpersonikliğimi pekiştirdi gibi adeta. Ayh kendime bayılıyorum.

9 Eylül 2013 Pazartesi

Güzlü Olay

Sonbahar değdi saçlarına 
Az kaldı birazdan ayrılır yollar
Yollar önünde dururlar
Yollar seni benden alırlar
Nereye gitsen kendinsin
İçinde varsa güneş
Güler geçersin
Sen de karışırsın denize
Sen de dönersin kalbine

n joy


O Ağız Boş Durmayacak

Az muhabbet tez şişkoluk getirirmiş gaalba gülkokulularım. Ağzın sanki sürekli çalışır olması gerekirmiş. Evrimselmiş, evrenselmiş, tarihselmiş, izlenimselmiş.Yeterince büyük laflar ettim, ikna olduğunuzu varsayıyorum. Evet az kelime çıkarttığım anlarda hep yiyesim geldi son birkaç zamandır. Hayırdır neler oluyor dedim? Ağızla yapılan bütün faaliyetleri azaltınca demek insanın yidikçe yiyesi içtikçe içesi mi gelirmiş. Aman n'alakası var höf! Sonbahar belirtileri dökülüyor işte. Birinin cildi kurur, birinin ayakları üşür, zaten terlikleri kenara koduk, şallar çıktı. Ve tabii ki sümükler ve sümüklü çocuklar. Merhabalar çiikin hava sendromları, ve merhaba gelecekteki zengin kocam. Beni kürenin hep yaz ayları yaşanan yarısında yaşattığın için seni çok öpüyorum canım. Ay bi de hep gitmeli gibi bu mevsim. Kimse gitmese de birileri gitmiş hissi. Birileri gittiyse de katmerlenmiş gibi hüznü. Uzar gibi kıvamlı gibi. Ama hadi susun şarkılar söyleyin.
buraya her geldigimde aynı hissin bi büyügünü yaşıyom, aynı bokun laciverti diyemedim diye üzülüyorum şimdi ama onu şöyle yapalım ama aynı bokun daha laciverti.olur belki.
çok böldüm ikiye.böle böle öldüm öyle diyem ve öpücükler

6 Eylül 2013 Cuma

Ebeveyn Olma Motivasyonu

Günün birinde kaybedersem Eminönü'nde bulur muyum diye görmek için evlat sahibi olmaya karar verdim. Bu çok özel günümde yanımda olan bütün ismi lazım değil yavşak arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkürlerimi sunuyorum.

Bir de Oktay Rifat'ın şiire İngilizce kelimeler sokuşturduğunu gördüm geçen. Gül gül şey olmadım ama Boğaziçililik insanın ruhunda olurmuş demek. Yoksam o zamanda buvaziçi mi varmış höh.

3 Eylül 2013 Salı

Biri ile Diğeri (2)

Şimdi her şey daha farklı; ben bir sihre sahibim çünkü.

Görüyor olmalısınız, ben eski bir evdeyim, akşamüstü saatinde. Burası da tanıdık geldi bana tıpkı tüm o insanlar gibi, önümü görmesem de bulabilirim gideceğim odayı, koridorlar onun eli; ince uzun.Yok yok, kesinlikle biliyorum ben bu evi. Mutfaktan iki ayrı ses geliyor, bir sohbet ilerliyor köşelere çarpa çarpa, fark ettiniz umarım. Ki o mutfaktan bir balkona çıkılır bir girişi de salona açılan; o da ince uzun ve biraz da kirli üstelik, rüzgarla uçuşan koca bir toz yığını yerler. Biliyorum çünkü oradan girdim az önce içeri, bahçede büyük bir erik ağıcı, üstü hep erik. Bir tanesini koparsaydım keşke, şöyle olgunlarından bir tane. Nedense boşaltılmış burası, halbuki benim şuan durduğum yerde bir sehpa olmalıydı önceleri. Bir gece vakti bu salonda gördüğünüz tüm camlar kırılmıştı, o çok seven adam tarafından. Çünkü bir kez daha hissetmek istiyordu onu çünkü son bir kez daha gece dolsundu içeri. Tüm mahalleli ayağa kalkmıştı o gece, görmeliydiniz nasıl da heyecanlıydı uykusundan uyanan çocuklar, belki biraz da korkmuş. "Ben sevemem ki artık sizleri!" diye bağırıyordu deli bir adam, daha düne kadar aklı başındaydı üstelik.

Neyse, bunlar hep uzun hikaye, anlatmaya mecal gerek. Şuan asıl konumuz salonun önünden geçen birinin mutfaktaki diğeriyle devam eden sohbeti, ilginç bir cümle kurdu çünkü. "Hayat, içinde ayrı ayrı ve birden fazla anı barındıran koskoca ve heybetli ve mihnetli tek bir gündür aslında." Yapma bunu Biri, yapma diyorum! Ama o devam etti: "...yani yalnızca bir varoluş, muazzam ve zinhar aksamayan bir sırayla birlikte." Saçma, hem de çok! Senin adına utanıyorum Biri, keşke Diğeri bunu duymasa. "Kimseye hayatın ne olduğundan bahsetme" demek istedim ona çünkü sadece ne olmadığına dair fikirleri olabilir insanların, ki bu da yalnızca kendileri için geçerlidir. Bakın işte gördünüz, Diğeri yalnızca gülümseyerek yanıt verdi ona, bir süre susacaktır şimdi.                                                                                      Uzuuun bir sessizlik                                                                         
Ben onların yanındayım şimdi ve bir ses geldi dışarıdan, her türlü tanımlamaya uyabilecek cinsten.
"Bir martı var" dedi Diğeri "aşağıda bizi beklerken kanadını kemirmiş, acı içinde haykırıyor."
"Sıcak" diyebildi Biri "Cehennem tasviri olabilecek kadar sıcak ve bir adam cezalandırılıyor."
"Bir bebeğin ağlayışını duyuyorum şimdi ben, suratı mosmor, sanki nefes alamıyor" dedi Diğeri bu ses için.
"Bir gitar sesi bu" dedi Biri "acıklı bir kadın sesine eşlik ediyor."
"Evet, görüyorum" diye fısıldadı Diğeri ki cidden görüyor gibiydi "bir kadın geceyi çekerken içine, bu sesle geleceğine şekil veriyor, elinde bir martı kanadı."

İkisi de ağlıyor aslında dikkatli bakarsanız, ağlamak çünkü hep bildiğimiz şekilde olacak değil ya. Gittim ben de iyice sokuldum onlara, sarıldım. Hissettiler beni ki ben hissetmiştim onları. Sıcaktılar, soğuktum. Bir bedene sahip olduğumu o vakit anladım; ama ben bir ruh olmalıydım ya da en azından bu eski evin gıcırdayan yer döşemelerindeki ses. Öyle anlaşmıştık çünkü, bu da nereden çıktı şimdi! Evet, bu döşemeler tıpkı tahmin ettiğiniz gibi: tahtakurularınca yer yer yenip oyulmuş koyu kahverengi, bir de kokuyor üstelik.
Büyük ihtimal vaktiyle bir kedi pislemiş.
Bildiğimi görün isterim!
Daha fazla kalamazdı burada ikisi de; ama ilk giden Biri oldu. "Zehirli heceler fısıldıyoruz biz, duyanların kulakları deliniyor ve susuyoruz bazen geçmişimizde hiçbir dili öğrenmemişçesine. Çünkü bize her lisan yaban, keşfi zor. Ve zaman geliyor ayrı düşüyoruz bedenlerimizden, hep yarım kalan oyunları tamamlamakla meşgul hayallerimiz" diyebildi ancak Biri giderken, bunu söylerken yutkundu çokça. Olduğu yerde kalakalmıştı oysa Diğeri ve "Ben biliyorum ki bulutların sislerden hiçbir farkı yok ve farkımız yok birbirimizden, buğulu bir saydamlık bu: dünümüz de aynıydı bizim, geleceğimiz de öyle olacak" dediğini duysun istedi biri ama bu sefer herhangi biri.

-Öteki.

2 Eylül 2013 Pazartesi

Biri ile Diğeri

Bir café sanırım burası, kim nasıl geldi hiç belli değil; ama kimsenin de umurunda değil aslında bu. Biri var yan masamda daha önce görmüş olmalıyım diye düşünüyorum çünkü son zamanlarda herkes nasıl da birbirine benziyor! Karıştırıyorum isimleri, yüzleri desen oldum olası hafızamda tutamam -görsel hafızanın zayıflığı denilen şey belki de budur. Başka birini bekliyor yan masada oturan Biri, garsona o geldiğinde sipariş vereceğini söyledi çünkü az önce, belki siz de duydunuz. Çok açık, o beklenen biri geldiğinde benim açımdan Diğerine dönüşecek en nihayetinde, bu konuda umarım ki kimsenin bir sıkıntısı olmaz çünkü birini ya da bir şeyi tanımladığınızda geri kalan her şey diğeri oluveriyor bir anda, bu bir bakıma üzüntü verici. Bu arada çalan şarkı isterim ki hoşunuza gitsin çünkü hava bu denli sıcak ve sıkılganken böyle şarkılar duydukça bir rahatlama hissederim ben hep, bir nevi nötrleştirme gibi gelir bana ya da artık her neyse. Akşamdan kalma olmadığım günlerde henüz güneş batmamışken dışarıya çıkmak yapılabilecek en güzel şeylerden biridir benim açımdan, böylece yaşadığınız şehrin daha ne kadar güzel olduğunu ve olabileceğini keşfetme fırsatı elde etmiş olursunuz çünkü. Fırsat işte, bilirsiniz değerlendirmeye açıktır sonuçta, başka birçok şeyin olmadığı kadar hem de. Hem bilmediğiniz bir caféye oturup da bildiğiniz ve(ya) hoşunuza giden müziklerin eşliğinde kitap da okuyabilirsiniz, ki ben sanırım bir süre onu yapacağım.

 Müzik..... Kitap...... arkada çalan hep müzik.....elimde tuttuğum hep kitap....bazen insan sesleri......kahkaha duydum ben az önce.......ama bu şarkı çok güzel işte......neyse ama kitap........haklısın......kalem bulmalıyım, cümle.......ah işte bu kelime.....bu hissi biliyorum......ben de bir kenara yazmıştım bunun gibi bir şey.........bu paragraf topyekun güzel.........a...........işte bu cümleyi keşke atsaydın çöpe..............___ şarkı..bir yerden duymuş olmalıyım çünkü bana okumaya ara verdirmekte ısrarcı. 

Tam istediğiniz renk ve yoğunlukta olduğuna şahit olduğunuz bir kahve gördüğünüzde ne yaparsınız bilmek isterim; ama içersiniz işte sonuçta bir kahve. Ben bunun üzerine bir de sevinirim, sevinmek bazen öyle kolay değildir ve bu yüzden mutlu olurum. İşte tam da öyle bir kahveyi yudumlamama ramak kala fark ediyorum ki yan masamda beklenen o Diğeri, çoktan teşrif etmiş ve birası bitmek üzere bile. Haddim olmayarak; ama işte insancıl bir merakla kulak kabartmak istiyorum. Belki Birini bir yerden tanıdığımı düşündüğüm için; ama Diğeri de bana bir o kadar tanıdık. Daha önce neler konuştular bilmek isterdim çünkü "Sabahın başlamasıyla yarının başladığını iddia etmek neresinden bakarsan bak pek ahmakçadır." dedi Biri, belli bir noktada katıldı ona Diğeri. Birinin varmak istediği noktayı sezmişti çünkü Diğeri, dudağının kenarını büktü sanki güler gibi, işte siz de gördünüz. Yarın diye düşünüyorum da aslında cidden tuhaf bir kelime, ben bunları düşünürken Diğeri farkında olmadan aydınlattı beni: Yarın etimolojik olarak sabahı, ışıma ve aydınlanmayı ifade etmekteymiş. İlginçmiş. Hal böyleyse çok kötü durumda şuan Biri; ama aldırmıyor buna Diğeri. Sanırım aralarında bir şey var, aşk gibi bir şey ya da çok daha bambaşka bir şey, bilemedim ve bilmek gerekmez bazen. Bir süre daha konuşacaklar gibi duruyor "yarın"dan ya da belki muhabbet yarınlara döner, bilinmez. Duyduğum şey şuydu ve konuşan Diğeriydi: "Bu kuralı herkes bilir aslında uyuyup uyanınca yarın olur. Demem o ki yarının saat bazında tam bir günün devretmesiyle de uzaktan yakından bir ilgisi yoktur, ya da en azından bence olmamalıdır." İşte ben bunu biliyorum dedim içimden ve gülümsedim kendimce. Onların ise büyük bir meseleyi halletmişlercesine bir mutluluk doldu içlerine, gözleri parladı ikisinin de. İşte bu çok güzel.

Kitaba dalmış olmalıyım, giderken gördüm ikisini. "Uykudan sonra görüşürüz" dedi Biri, uykudan sonra arayacaktı onu Diğeri.

-Öteki.

NOT:  Evet bu seferki görselsiz, çok arandım koyayım bir şeyler diye ama canım illa da cafe illüstrasyonu koymak istedi ve nette gördüğüm her illüstrasyon ne hikmetse telifli çıktı. Bizde böyle, emeğe saygı ama param yok koyamadım. Bu sebeple sizden isteğim sizler de googlelayın bir bakın ne de güzel şeyler çizittirmiş insanlar.

Eylüllü (Post)

Ricamdır: Gözlerinizi hemen yan tarafa kaydırınız. 
Ne gördünüz? Eylül. Tam olmasa da blog birinci ayını doldurdu sayılır, kutlu olsun! - ne de olsa yeni bir ay- Okul açılıyor ya lan; ama olsun ne demişler: Aldırma, yardır. Dememişlerse de canları sağ olsun.

 

Herkesin Etiketi Kendine

Bak bi daha en baştan etiketleri komaya başladım bundan gayrı herkes kendi etiketini kosun. Canımı sıkmayın, alayınızı uykusunda burundan saçla gıdıklarım.

Bahanesiyle kimliğimi de açıklayayım bari. Bu gizemli haller, bu işte isimsizlik, untitled artist gerginliği günlük hayatımın rutinini mahvediyor. Neredeyse diş fırçamla kirpiklerimi boyayıp çatalla saçlarımı tarayacağım gelecek. Açıklıyorum hazırsanız salçalıtostlarım: Galonla çay içiyorum ya la.

Aşk Meşk

ile ilgili göstereceğim şey bu kadar

Arada Kalmışlık

O kelimeler var ya öyle mi yazılırdı böyle mi diye kendinizi paralayacağınız gelir ama meeh der geçersiniz, o kelimelerle işte, tam o harflerin bir araya gelmiş formlarıyla hiç de özel bir bağım yok. Bazen ısrarlar bi kulağından fısıltı gibi yanlış olanın tekrarlandığını duyarsın. Hah dersin sezgilerim, melaikeler, bilinçaltım, enerjiler falan. Hayır yunikornlarım (unicorn), hep yanılırsınız. Çünkü şeytan azaptadır. Sizi hep yalnıştan yana çekmeye çabalar, aslında da en başta gitme heveslisi sizlersiniz. Bilin, bildirin. Velhasılı aliminyum olmadığını bile bile buna inanasım gelmiş alüminyum demek istememişim. Bu yüzde -de leri -ki leri -mi leri yerli yerinde ayırıp bitiştirmeyenlere hiç kin besleyemedim. Hem de inanılmaz çok kültürlü, cilt cilt bilgili, ülkenin ileri gelen okullarının orasında burasında yan gelip yatmış bir insan olarak onları hor göremiyorum. Bu içten karşı koymuşluğun, gebeşliğin, üşengeçliğin alnını öpesim de gelmez o kadar da değil ama işte genel olarak tarafsızım bu olaylara. Hadi canım, öpüyorum çok, görüşürüz sonra - samimiyetsiz vedaların hassstasıyım. 

Sevesi

Çok sevesim geldi bugün. Kafamdakiler gibi ayırt etmeden, çöpsüz ne bileyim. Çünkü sevmemeyi tercih etmekten çıkıp bugün sevmeyi akla getirememek bezginliğine girdiğini anlamaz insan. Tam o sırada o aradı. Sevesim geldiğini hissetmiş herhalde gelesi gelmiş. Sevesi gelenlerle gelesi gelenlerin aynı zaman pastadilimine denk düştüğü günler sizinle olsun yarın, öbür gün. Bugün bende; nah alırsınız.