22 Aralık 2013 Pazar

Tiyatro Günlükleri

Geçenlerde çok prodüksiyonlu bir oyun izledim a dostlar. Şaştım kaldım hem de canlı orkestra bilem vardı. Ne değişikmiş meğersem böyle olaylar. Müzikli, danslı, arka plan videolu, işte ne bileyim çok dekorlu, dönem kostümlü ama hareket senkronsuz bir oyundu. Müthiş analiz yapıp sağa sola giydirmeyi çok isterdim ama malumunuz her zaman o kadar kaygı güdemiyorum.

Velhasılı 3 saat boyunca o kadar çok vatan millet bayrak duydum ki sonunda oyunun anafikrini doğru anlayabildim mi anlayamadım mı hala emin olamıyorum. Zannımca saflık yapmayın, dürüst olunca herkes iyi düdükler çalın çırpın her ayrı iktidara ayrı domalın falan gibiydi vermek istedikleri mesajlar. 

Yea bi de ben mesaj verileceğini hissettiğimde bi seğirmeye bi bişi olmaya başladım herhalde. Bildiğin çok ve ani ışıktan korunmak için sade gözlerini değil bütün yüzünü kaparsın ya onun gibi bir hissin içinde buluveriyorum kendimi.

Salonda da ne kemalist vardı arkadaş. Perdede fotoğraflarından oluşan sunum çıkınca bi coştular. Sonra konunun '38 civarı döneme girdiğinin göstergesi olduğu anlaşıldı da sakinleyip hüzünlendiler. Ben de o resmi bayramları karıştırıp 10 kasımlarda coşup 29 ekimlerde yas tutçam diye çok korkardım hep. Vesileyle yalnız olmadığımı anladım. Oh.

Ama en büyük notum isteksiz dans kareografisini sahneleyengillerden biriyle yanlışlıkla göz teması kurduğumuzda ben de artık koltuğumda erimiş, kafamı omuzlarımın arasına gömmüştüm. Sonra mahçupça birbirimize gülümseyip biraz daha istekli performans sergiliyor/performans izliyorMUŞ GİBİ YAPTIK.

Daha söyleyeceklerim vardı da sanki söyleyeceklerim bitiyormuş hallaaamm. Neyse sonuç odaklı düşünecek olursak bugünlük postumun sonuna geldim. 

18 Aralık 2013 Çarşamba

Gidişine

Cananlar, yoldanın yeni şarkıları çıkmış la. İşi gücü filmi kesip dinleyeyim dedim. Hadi o kadar da duvara bakmayayım dinlerken dedim. Sonra dedim, dedim çok dedim, gelişine gidişine bi yazayım dedim. Sonraları da durur okurum belki dedim. Kendime ve bazen sizlere açık düştüğüm notlar çok kolda. Onları kronolojik yapmaya uğraşmayacaktım çok bariz. Ama belki yok pardon keşke bir araya toplamaya en azından uğraşsaydım. O zaman canım sıkıldıkça kendimi daha çok severdim muhakkak. 

Bir kısmınızın bilmediklerini açığa çıkarma vakti kesin bu aralar. Yani mesela ben bir büyükşehirde deliliğimi kulaklıkla saklamayı öğrendim. Yani sanki elim kolum kafam omzum düşüncelerimin mimikleri değil de şarkının ritmiymiş gibi olsun diye taktım takıştırdım. Çok da hayrını gördüm. Bazenleri de anlamsız bakışlara maruz kalınca unuttuğumu fark ettim. 

Tam da bu yüzden hayatta gerçeğe yakınsayan tek şey sanat bence. Limitler vardı alttan üstten yakınsayan. Höh ne gereksiz çağrışımlarla çalışan beyin. 

Sonra eğer kardeş blog diye bir şey olsaymış ben isterdim ki ssukb olsun o kardeş. Çünkü isimlerinin başharflerinden bişiler yazan insanlar var orda. Hem boyun da büktürdü. Yani nasıl desem yine demesem.

Önce bugün böyle iyiyim dedi. Böyle iyi olanlara kimse elleşmesin mi artık bu hayatta. Fısıldar gibi diyenlere hatta bi gözünüzü seveyim kendi işinize baksanıza.

Daha da önceleri üşüdüm dedi
ben de dedim

Şimdileri de kendime dedim
üşüdüm lan dedim
kapa şu camı. 

Sonra durdum şarkılar çaldı.
İçimden Turgutlar göz kırptı.

Ritmimi bulmaktan da korkmadım geçenlerde. Hem aynı ritimde olan bir insan kişisinin elini bile tuttum. Bana tadında halbuki. Eksiksiz işte fazlasız yani. Sonra yine böyle iyiydim. Kulaklıkları takıp devam ettim.

İnanın artık. Bu sizlere son çağrım. İnsanlar gerizekalı. Deliler pek kıymetli. Kim bilir ne zamanları biri bile demiş 

"Sevdiğin yüzünden deli oldun" dediler
"Yaşamın tadını yalnız deliler bilir" dedim.
Yaf'i

15 Aralık 2013 Pazar

Soğuğu Yerme 2

Sümük silmekten yara olan burunların olduğu bir mevsimi kimse bana savunmasın arkadaş.

12 Aralık 2013 Perşembe

Yazdımdı

Ademoglunun nane molla halleri.az uz dur dedım dereler tepeler ayagına gelsın dedım.ufak cabalarım var benım.bır dakıka ıcınde otobus gelırse 10k mutlu olurum ben.ha kodugum gec geleydı nolacagdı.bu aralar kendıme soveyım hallerı.hallerım hallendı hayrolsunlar

1 Aralık 2013 Pazar

Çünkû seşını

Her bir işigin bir uyku ve uyanmak arası oldugunu duşundüm gecen mavilı morlu yeşillisınden geçerken.sonra duşundum ve kendıme dedım ki eger kı sen o kafandakı kevgirı komassan masaya cümle de kurma hocu.kur ama hobi olarak.kendınle iletiş kendinle döğüş.bazimızda kevgır degil.ónce o hunıyı ındır aşşagi.bır de her kelimeye tıklayınca ben nasıl gecırdıysem cok akıllı kafamdan oyle ses versin.çünkü paşa gönlûm

30 Kasım 2013 Cumartesi

Vermek

Vermek deyince heycanlangillerim sağa doğru alayım sizi bir şey anlatacağım. 

Yıllar sonra kendini orada buluvermek. Orada dediğim mekan ve durum gibi, her şey gibi. O kişinin oturduğu sandalyede tam da onun gibi oturuvermek. Olmadı mı? Herkesin oturduğu sandalye onların oturduğu şekliyle hiç oturmadın demek. Mühim değil, kendi sandalyende rahat edebildiğin yere kadar rahat et. Güzelinden olsun ama buzlu. 

Sonra sana inanmayı bıraktım desem daha güzelinden. Çok konuştuğundan başım ağrıdı çünkü. Bunları konuştuğundan belki. Sonra bir de çaresizliğine de inanmam. Gözlerinde o saniyelik çırpınışlar falan. Oturduğun yerde nasıl da rahatsız olduğuna ayna tutayım istedin. Ben istemedim.

"Üşüdüm" dedin.
"Ben de" dedim.

İstemedim. Neyse ne. Çok anlayacağından da değil. Benim tekil olmaya çabam nasıl yapaysa senin çoğulluğun da o kadar naylondu. Korkulacak bir şey olduğundan değil elbet.

Sonra o sandalyede buluvermek kendini. Kulağında başka şarkılar dinleyivermek. Karşındakinin kimin denizi olduğunu düşünmeyivermek. Göğe bakıvermek.

Orada bulunuvermek. Kendinli.

28 Kasım 2013 Perşembe

Mana.

Buharlaşan hevesler var gördüm cok.o pırıltı solmaları.pırıl pırıllıgin uzay bosluguna suzulmesi.hic bırsey yoktan var olmaz vardan da yok olmaz.bildin mi vardar ovasi.iste bu buharlaşan hevesler de tepeden bastırılınca suya dönüp selam cakıyor tekrardan.kıpslıyor da olabilır.kıpsın gercek anlamını sömürdük uctu gıtti.hep sonradan eklenen haliyle.ay mean dıyemeden bıtırıvercektm az daha üzerınıze afiyet.bu kadar mana tasasında mean sız olmaz idi.kakıttırmalar.kakıtma dıye yemek olur tatlı olamaz.olmaz yanı.ÇÛNKÜ ÖYLE.hadi

16 Kasım 2013 Cumartesi

Dejavü

Vaktiyle dediğimi demiştim. Herkesin işi gücü dünya meseleleri var arkaaşım. Ya ne olacağıdı?

15 Kasım 2013 Cuma

Öfbepöfbe

Superkahramanımızın olabilecek tek gücû bu ekrandakı senkron kaymasıydi.o hanı kaydı mı kaymadi mi beyın mıncıklamasından.o anlık telas, elektrik gucûydü toplayınca ve bırılerinin ekmek parasıydı.bu ekmek parası mevzusunu bızım super kahraman dusunmemıs degildı ama akbilı bos oldugunda benım yerıme basar misın agbı dedıgınde gordugû tepkılerden genel hayat goruşû bu mılletın ta m.na koyayım olmustu.evet geldik konumuza bu mılletın taaakü.taakkûl.tevekkûl ve sevgiyle.yazın

9 Kasım 2013 Cumartesi

Çok / Az

http://www.youtube.com/v/jpE4jxk13KY?version=3&autohide=1&feature=share&autoplay=1&autohide=1&attribution_tag=7U7iIQJc3mcD1wl1aKl1IA&showinfo=1

Çok konuşup az sıkılıyoruz da ondan mı dersiniz?
Ne çok ne az. Tam da gerektirdiği kadar.

1 Kasım 2013 Cuma

ben geçerken uğradım ama o sayılıyo muydu acaba? burda işler mi bilemedim ama gerçekten yazcak bi şeyim yok öyle geçiveriken uğrayıverdim,seyular

29 Ekim 2013 Salı

Mavı

-Artık yapmam gereken tek bir şey olduğunu anladım: hiçbir şey.
-Peki yaşamak için paran var mı?

26 Ekim 2013 Cumartesi

Kariştırmaç

Oglum ve oglum lafına uyuz olan oğlumlar.raki bıra tekıla karıstıranlar gordum gozlerım goremedı.ki tekılalar kısı bası 4luydu ki ikıncı kı bosuna oldu ben tekerlı o kadar tekılaya saga sola sırıttıydım.hadı bagalım.baska kusmalı postlara ınsalla

LGBTx*

Sevgili vatandaşlar, pek mühim partili arkadaşlarım ve sevgili çocuklar (başka postun konusu olsun)

Son dönemde LGBTx* topluluklarının aralarında kararlaştırmadan değişik yeni isimlerle çıkışmaları benim kafamı karıştırdı, sizlerle paylaşayım istedim. LGBTİ var mesela sondaki interseksüellermiş. Biraz daha önceleri de LGBTT vardı sonra LGBTQ çıktı. Q de queermiş. Aslında queeri de türkçeye kuir diye çevirdiler ya müthiş yaratıcılıkla o yüzde LGBTK olması gerekmez mi? Böyle de sonu ders kodu gibi oldu -buvaziçililer anladı huhha. Bence en güzeli bireyler. Yani x'in yerine ne koyarsan koy ya da koyma bir şey komple. Bireyler, düz.

*x burada bilinmeyen değişkeni ifade eder.

Peki

Bir gün sıkılırken ölüversem mesela bunun hesabını kim verir dünyada? Misal o "Ben yaptım" "Hayır ben" "Yooğ yooo BEEEN" diye türk filmi sahnesi çekilir mi o an. Bugün bunu merak ettim. Eşler, dostlar uzaktan yakından tanıdıklar derler mi yani ben eğlemedim kısçaazı benim yüzündeeeen öldü. Bence demezler. Çok eminim çünkü dünyada olacak olan iş vardır olmayacak olan iş vardır. Ayakları üzerinde yürüyor diye hiç dönüp bakmadım ben bir insana. Nası sakalmış o diye baktığım var ama o ayrı. Diyeceğim o ki yürüyünce geçer.

Ha bi de canım sıkıldı deyincelere karşılıklar çocukluğumdan travması bitmez hayatımın temel yapıtaşları. Geçince rahatlarsın mesela sözlü edebiyatın kült yapıtlarından. 

25 Ekim 2013 Cuma

aklım var çünkü

aklıma takıldı hani birinin komik hikayesini çok posta dinlemişsindir ya ama yeni kitlelere anlatıyıyordur zibilyon kere.hani o senin surat her seferinde, o senkron uydurma çabası, iflah olmaz anı anlatıcısnın şevkine ortak olma çabası, öyle bi diger insanlar ne tepki veriyo acaba gözlemi, o kadar yabancılaşma okudum bu kadar da yabancılaşmadım.
allah seni kahretmesin hikaye anlatıcısı.hikayende boğul inşalla.
o da nası olacaksa artık bakalım bi dua ettik belki kabullü ne biliyonuz.fakyuall.çünkü çok ergenim çok atarlıyım falan.

22 Ekim 2013 Salı

Elemtere Fiş

Boş taslakları açan ben değildim. Ya da olabilirdim hiç bilmiyorum. Kendiliksizliğim çünkü boyut değiştirdi artık. Öyle sanıyorum ki GÖZE GELDİM. Blogda geçen düşünüyorum, yine düşünüyorum, aman ne de güzel düşündüm dedikçe o kem gözler o fesatlar bence nazar değdirdi. Düşünemez oldum zira. Hele ki işlevsel okur-yazarlık gibi işlevlerimi yerine getirecek işlevsel düşünmeçlik hiç yapamıyorum denebilir. Daha yapacak goygoyum vardı ama dua edin ki kapitalizm.

21 Ekim 2013 Pazartesi

bu iş çok zor yonca


su sesleri duyuyorum kaç gündür ama sürekli.bi degişik acaba sıyırdım mı diye düşünürken lavaboya gidiyorum ve çok da bi ses yok.dönüyorum tekrar, kendi kafa sesim mi diye düşünüyorum ama çok da bilemedim.yakınlarda hepten kafayı yemişlerden olursam bi degişik olabilir.hayır çişeme sayımda bi değişme yok.içtiğim kadar çişiyorum ama olaylar olaylar.sıkıntısız başıma sıkıntı almaya heveslenme girişimleri herhal.
arada bir taslaklarda boş sayfalar da görüyorum blogda.o da bi değişik.biri ısrarla bişi yazmaya çalışıtormuş ama yazamıyormuş hissi.tam niyetlenip mehlemece.nedeyn böyle yapıyonuz yazınız işte hatta yaz dedim ulen.
bunlar zor işler evet.

19 Ekim 2013 Cumartesi

dizi dizi dizilmeceler

dizi sonlarında verilen çekim hatarını özlüyormuşum megersem.
rastgele buldum, hem cogiyi izlemelik çıtır çerezlik dizi buldum hemi de sonunda çekim hatalı.hell yeah.
dizi de web therapy.phoebe'li.geçen çok uyuz rolunde oldugu bi film izlediydim ama şimdi bu diziyle aramızdaki soğuklugu çözecegime inancım aglam.inancım degil inancımız tabii.o da beni seviyee

18 Ekim 2013 Cuma

görmeyin acık da

eve gitmenin en sevdigim tarafı görünmez olabilmem.
ben bazen görünmem.uzaktan keserim insanları.o hep istenen görünmezlik iksiri.arıza çıkarmayınca bakılmayan. geçen hine görünmezlik iskirindeyim iki taralı muhabbetler bişiler.bi taraf double date e çıkmış öğretmenler diğer tarafta teyzeli meyzeli aile muhabbeti.gönlüm öğretmen gözlemleyeyim etraflıca ama bi taraftan da ailedeki taşak muhabbetin kaçırmayayım telaşı yenge dedikodulu en sevdigim ama karar veremeyip köze konan çayla ilgilenmeyi seçip aynı zamanda ısındım.zati soğuktu bişidi o zaman kısa süreli huzurumu buldum sandım. sıcak mis ama bir yandan esmeli davalar.böyle dalgalarda gittim.sonra biri geldik dedi.tamam deyip kebaba geçtim.
artık şu double date de uygun bişi bulun türkçede rahatlayalım.belki vardır ama biz bilmiyorsak hiç olmamıştır.
sonra eve geldim görünmezlik pelerinimi vestiyere astım usulca. o zaman işte kötü yaptım ama yaptım oldu kankutlar

Sokak Kızı vs Ev Kızı




Evden çıkmanın saatler aldığı günleri özlemişim yea ohhh. Daha da akşama kadar çıkamazsam hiç şaşırmam; çok da sevinirim. Ay hatta itiraf dün saatlerce hazırlandıktan sonra meeeh çıkmaycam deyip makyajım ve külotlu çorabımla evde oturdum. leleleeey oooleleeey. Evet keyfim yerinde kendimle.

DİPNOT: Şarkı alakasızlığıyla güzel. 

16 Ekim 2013 Çarşamba

Desem ki

susalım. Suskunluğun tarihi diye bir yerlerde bir şeyler mi okumuştum, bizzat ben mi düşünmüştüm hatırlamıyorum. Çizgiler silikleştikçe gerçekten olanla kafamda dönenler birbirine girer oldu. Hala eğlenceli mi hayat diye sor. Evet.

15 Ekim 2013 Salı

Osbirossiki

İyice boşlandı buralar sümük atılmaz oldu.üzüldüm bı ikı sanıye sonra mehledim.dramın en ıyı resmını aile masasında otururken ortaya sorulan çayın altı sicak mı anında bna dönülen ama hic de cekilecegimi bılmıyorum ifademle verırım ve aıle masası dramların kralı oskarını alırım salondakı dantelli vıtrıne dünyanın en tırt oglu tırti oskarımın yanına iliştirirm.

10 Ekim 2013 Perşembe

TÜF

sene olmuş bilmem kaç hala oyun isteği yollayan insanlar var.anlam vermeye uğraşmadıgım şeyler de var.aynı sigarayı içtigim ve bağzı bağzı çok güzel gelen bağzı bağzı söndürmek istedigim anlar var.bazen söndürmem hatta.o çirkin gelen sigarayı söndürmek en büyük insiyatif. insitatif de ne kadar fransızca ve ne kadar tükürükten.o sondaki tif. tifi tede ben nin tifi si. o da tükürmeli mevzu.
fransızlar hep tükürük.öpücüğü de.
ordan onu alsak burdan bunu alsak
ha tamam oldu.misyon tam.

9 Ekim 2013 Çarşamba

Ayh

Fenalık geldi şimdi tükenicem.

böyk

huzur, keyif sıcak su torbasını  ayagına koyup yatakta dolanmacalarmış.bunu keşfettigim için benim modelim görevini tamamlamış olup kendi kendini imha edecegi üzerine fikirler fikirler.
çok üşeniyorum uzun uzun yazmalara, bu da böyleyken böyle.bazen totalinde yazmaya üşendigim de dogrudur. okuyup üfleyin.okutup bukutup, böyk.

7 Ekim 2013 Pazartesi

Güldüm evet

Hello kitiler, sahte güleryüzümün herşeye kadir oldugunun farkınayazdıgım günlerdeyiz.cok kolay kanıyonuz be insan evlatları.bır de pembe cicekler ufo sevmezmiş.kafama pembe cıcekler yagiverdi.hayır sacma pembe güllerın kafamdan asagı bosaldıgı günlerde degılız.o kadar da varoş degılız afedersıniz.yada etmezsınız yauşaklar.hadın güller ve çicenkler

6 Ekim 2013 Pazar

100. Post

Bu çok özel posta çok özel bir konu gerekliydi. O konu tabii ki günlük hayatın bilinmeyenleriyle alakalı olacaktı. Kullandığınız veya varlığından haberdar olduğunuz Kabataş-Zeytinburnu tramvayının KEL olduğunu biliyor muydunuz? Evet tepesi açık olan bu raylı sisteminin elektrikle çalıştığını buna rağmen taşıdıklarını çarpmaması bir kısmımızı hayrete düşürdü. Siz de düşün inşallah.

SON

2 Ekim 2013 Çarşamba

Işın Karaca

zayıflarken sesi de zayıflasaymış keşke biraz.

Son Bakış

Birinin bana son bakışı solistin bekvokalistine 0.3 saniyelik bi sus amına koyyim bakışı olmasın başka bir talebim yok senden. Müzikli postum burada son buldu. Ay ilk ben diyeyim.
-Hava ne bozdu birden.
-Harbiden ağğğbi anlamadan kış geldi çöşşş.
Keşke diyaloglu postu ilk yazan da ben olsaydım ama bence değilim.

1 Ekim 2013 Salı

kıçlı bıyıklı post

kardanadamların kıçlarımıza değdirmeye başladıgı havalara geldik hea artık.
benim kardanadamlarım bıyıklı az buçuk bıyık dediysek yandaş bıyığı.yandaş iyi küfür çaktırmadan.
kıçlarımız deyince benim çok kıçım olabiliyor.böyle kıçım kıçımlar bişeyler.bir kıçım -bir tutam sesli, malum dönünce benim göremedigim ama sizin gördüğünüz bir diğeri de göt oldugum zamanlarda suratımın aldıgı kıçlık.
efenime bazen tamamiyle göt bi insan olurum öyle öyle kıçlar işte.
bu yazıdaki hedefim maksimum kıç ve göt diyebilmek idi.o da oldu.daha amaçlı ve daha kıçlı günler efendiler köleler diyalektikler Hegeller  bişeyler.

Hükümsüz

Kulaklığımı kaybettim ya ne üzülüyorum. Az, belli ki. Sanki çantamı güzel eşelesem bulurmuşum gibi. Ama konu zaten bununla ilgili bir şey yapmıyor olmak. Bildin mi makarna olayını. Öyle işte kolaydan güzelleştirmelere üşenmek. Öpelim birbirimizi hadi.

Ecel

Zayıflıyor olmaktan duyduğum ciddi mutsuzluk ve endişeden ötürü bıngıl bıngıl yağlarından tiksim tiksim tiksinenlerin yağdırdığı lanetle ecelimle olmasa da rahmetle ebediyete uğurlanacağımdan eminim artık. Öyle ki giderken yıldızları üstüme yağdırmaları, güneşe aya selam çakmaları için yakin arkadaşlarım mahalle kedilerine gerekli şeyler salık verdim.

Delirmeyin

35 saniyede işeyebildiğim gibi 35 saniyede çok affedersiniz ama sıçabilen bi insanım. Arada tutukluk yaptığı da olmuyor mu? Oluyor. Tıpkı az evvel olduğu gibi. Sonra o sessizlikte komşunun diş fırçalama sesini dinlemeye koyuldum. Lan dedim çoğu gece bu saatte eve geliyorum. Her girdiğim ortamda olduğu gibi önce tivaletleri bir yokluyorum nasıllarmış iyiler miymiş diye. Bu meçhul komşu kişisinin uyku öncesi tivalet ziyaretini de tıpkı uykusunu yaptığı gibi kasten veya istemsiz olarak benim uykuma senkronlamasına kıl oldum. Ben bu patternı bozarım dedim. Türkçesi örüntü lan. Valla desem anlamayacaktın. Neyse işte öyle bir sağa sola bakayım dedim. Hayatı anlamlandırma konularında derin çabalarımdan başkaları da nasiplensin dedim. Sonra yine konu sıkılmaya geldi. Kafamda dönüp duran olayları hep yarım bırakmaya çok bayılırım ama şu ara minik kafalar atasım var bu duruma. O yüzden işte herkesin bir meşgalesi olsun bu hayatta hiçbir sıkıntımız kalmayacak. İnan olsun ki öyle.

Dur devamını ayrı post yapayım. Sonradan da ayrı post kaşarlı tost çağrıştırsın. Girizekalı.
,,,annelerimiz bizi odunla döverken annecim diye ağlayan çocuklarız.bu yüzdendir canımızı acıtanları sevmemiz. böyle severiz kendimizi de.. acıya inanırız.. beceremeyiz başka türlüsünü, acemice okşasak da tenleri,,,
Ha bir de bu var!

Uyuz Olma Durumu
bende geçici değil her daimdir...mutlaka uyuz olacak bişiler bulurum şu hayatta..şu sıralar da insanların kendilerini,diğerlerini(bak yine bi ötekileştirmeler bi bişeyler), ya da herhangi bişeyle ilgili herhangi bişeyi kalıplarla düşünüp onları bize kalıp olarak sunmalarına illet oluyorum: aa canım o şöyledir, o böyledir...dir dır ne ya! bak baya atarlıyım bu konuda...hani tamam bi noktada -ama belli belirsiz olmalı bu nokta çünkü sonu çok tehlikeli alanlara kayabilir- belki ayaklarımız yere değmeli bi yerlerden destek alıp ona göre kurmalıyız ne kuracaksak da abartmamak lazım...sen kendinden bile emin olamazken senin dışında herhangi bişey hakkında nasıl böyle net konuşabilirsin ki..hayır benim bu söylediklerim değil insanların bu saçma tavrıdır asıl kendini bilmezlik canım,,,öfff

Laaaağn

Laaaaağn laaaaağn lan.

30 Eylül 2013 Pazartesi

İsmi lazım diil bi arkadaşla geçenlerde "kurtulmuşluk"tan konuşuyorduk..Şimdi düşündüm de her noktada da kurtulmuş olmak istemem ben, mesela çiçeklerin dibini eşelerken, ya da ne bilim otobüsü kaçırmamak için hızlı hızlı yürürken, eve döndüğümde kediler yine çok mu dağıtmışlardır acep diye düşünürken..böyle sevimli kaygılar da var efenim, adeta hayatın tuzu biberi.. Sevgilerrr,,,
Her gün güzelce giyinip kuşanıp hiç işim olmamasına rağmen evden önemli işlerim varmış da geç kalıyormuşum gibi aceleyle çıkıp,akşam olunca da (ekmek yemezim) fırından alınmış sıcacık ekmekler kolumun altında, içimde huzur, yüzümde tebessüm eve dönesim var a dostlar!

29 Eylül 2013 Pazar

Beklenti

Bazen hayattan istediğim tek şey tereyağlı yoğurtlu makarnayken oturup bezelye yiyorum. Yani düşündüm üşenmeyip. Hiçbir şey beni makarna yapıp tereyağ yakıp yoğurdu dev dev kaşıklarla üstüne koyuvermekten alıkoymuyordu. Bu kadar. Bu kadar değil de belki sonra editlerim.
GRUBA YENI CITIRLAR MI DUSMUS ANLAYAMIYORUM. GIZEMLI POSTLAR HEYECANI BENI BENDEN ALIYOR.

28 Eylül 2013 Cumartesi

Afiyetle

Ben mutlu sonları severim.başlangicta mutlu olmasak da olurlu.sevgilıyle eve gidilen zamanları severız zaman zaman. Öyle mutluluklar.pılavda tursu gıbi karabıber gıbı.dolmada bıber salcası gıbı

26 Eylül 2013 Perşembe

kitap okudugumuz belli olsun dedim.yanlışlıkla okumuyoruz algısı yaratılmasın dedim

24 Eylül 2013 Salı

çatal(larlarlarlar...)

Hiç beklemediğiniz bir anda gözünüze sokarmış gibi birileri, açılıverir bütün çatallar..
mesela bunların gayet şuh kılsız tüysüz olanları vardır ki (madem oğlan dedin sen) bırakın oğlanları kadın kısmısını bile baştan çıkarabilir efenim!...ve fakat biz kızların kısmetine başka türlü çatallar düşer,,,bir kerecik görmeyiverin futursuzca teklifsizce açılıveren çatalları..bitmek bilmez hayali artık gözünüzün değdiği her yerdedir,,, bir üstadın da dediği gibi
 kalır bir sokak duvarında
       bir ağaç kabuğunda
        kalır bir çiçekte
daha da kötüsü
        bir çocuk bakışında
        kalır bir kitapta
belki bir tavşan niyetinde...

Neden bahsettiğimi siz gayet iyi anladınız baylar bayanlar evet kıllı-tüpçü g.t çatalıdır bahsettiğim,,,
Ha bir de henüz tüpçü çatalının olgunluğuna-dolgunluğuna ulaşamamış çiroz muavin (host deyince gözünüzde seksi bişiler canlanacağından demedim nihaha) çatalları vardır, tüyü bitmemişin hakkıdır işte bu yenen sayın dostlar...

dibinotu: rengarenk yapasım geldi. bi noktada kendimi zor tuttum ama bu kadarıyla yetinmeyi bilir misin? Bu arada futursuzca ne kadar güzel bi kelime len un helvası tadı bırakıyo ağızda..Kullandıkça kullanası geliyo insanın ama unutunca da unutuyor işte..
 

Geleceğim Öngörüldü

Geçen gün yine oturuyoruz, çaylar kahveler, kahveler fallar, fallar oğlanlar, oğlanlar kısmetler. Oğlan demek de ne fenaymış. Oğlak gibi sanki. Hayvanlı kısmet böğ. Neyse falımda TEKNEli kısmet çıktı. Allaaaam anasının babasının olmasın, bizzat kendinin olsun. Yat tamam, kat ve araba da varsa yine varmam dedim. Ama olsun daha değişikli yerde fingirderim en azından dedim. Ne bileyim BİHTER MAKYAJIyla nasıl oluyormuş bu işler bi bakalım falan. Hatta şimdi askıya alayım şöyle yaza doğru mavi turlu fingirdeyeyim diye önümüzdeki ilkbahar yaz sezonu planımı sabitledim. 

Ertesi gün, olmaz da oldu işte karşıya geçeceğim tuttu. Hangi karşı diye soranı soba demiriyle kovalarım. İstanbul'da bir karşı vardır emekli mekanı olan onun da yeri yurdu bellidir. Müthiş garanticilik ve bu garanticilik çerçevesinde olabilecek maksimum görsel keyfin kesişim noktası olan merdivenlere oturdum. Kulağımda kulaklık, elimde çok entelliğimin belgesi 1960lı yıllardan kalma -kitabı kapağına göre değil içeriğine göre yargılıyoraaaaam alt metinli- kitabımla cool cool oturuyordum. Sonra çok sevgili hödüklüğüyle çok yaşayası bir vatandaş ayağımı preslemek suretiyle yanımdan geçti gitti. 

Ayh sıkıldım. Özetle çok yavşak arkadaşlarım var. Allaan vapurunu sen tekne diye, Allaan hödüğünü de oğlaklı oğlanlı kısmet diye gör. Sıfatına tükürdüklerimin.

Çok Sıkılmaktan

ölen vardı. Noldu ona? Ölmemiş uyumuş mu? Ha tamam o zaman. Çare o muymuş. Çare Morgül diye sokak afişi gördüm çok eğlendim. Hakkat bi Sarıgül muhabbeti kaç zibilyon sene sürebilirdi diye düşündüm o an. Düşünmek, evet, her birimizin her an yapamadığı. 

Bir yerel yönetim diğer bir yerel yönetimi çağrıştırsın ve konu - yok Melihçiğim değil, ona sarasım hiç gelmedi bütün süreçlerde- Kadirciğime gelsin. Tahmin edeceğiniz gibi birçokları gibi Kadirciğim de blogumuzu yakinen takip edengillerden. Öyle ki metroda dönen vidyo hakkındaki postumdan sonraki metro seferimde bir de baktım ki sonunda değişmiş! Evet, yanlış okumadınız, değişmiş. Bir hevesle baştan sona izledim. Tabii ki gül cemalimi koymamışlar takipçilikleri afişe olmasın diye. Toplu taşımanın faideleri üzerine bir vidyo koymuşlar. İnanır mısınız bu vidyoya bütçe ayırırken ellerini hiç korkak alıştırmamışlar. Güney Kore olduğunu kardeş ülke ilan edilişinden tahmin ettiğim bir çekik göz diyarından hiç çekinmeden parası neyse verilmiş ve vidyo kopiraytları alınmış. Ekrana gözü takılan olursa (ben gibi) biz yaptık sanılsın diye de araya "Hacı bunun tonu tuttu mu?" "Tuttu, tuttu (tutmamıştı). Koy gitsin" şeklindeki derinlemesine tartışmalardan sonra İstiklal tramvayı özenle koyulmuş. En nihayetinde toplu taşımanın faydaları konusunda hali hazırda toplu taşıma kullanan insanlar müthiş bir şekilde ikna edilmiş. Olan biten bunlardı. Unlu dayıyı hiç gözüm aramadı konu oraya geldiyse.

Öyle değil. İki gün sonra gene gördüm öpülesi halk ekmek reklamlarını. Gol değildi, bu sefer de değildi. Hoh dedim ya bıraktım savaşmayı. Çok süpersonik bi işletme olduğuna can-ı gönülden inanıyorum artık. Hatta bir sonraki reklam filminde mikser olarak rol almak için başvurumu yaptım

23 Eylül 2013 Pazartesi

şimdi karşılaştırdım yıldız tilbenin aşk yokolmaktır şarkısının mabel düdük kavırı yıldızdan açık ara önde.şimdi bunun günümüz türkiyesi analizini yapardım, kafamda yaptım ama buralara yazmaya üşendim artı  çok rererrö.öyle mabel yıldızı dövmüş canımı sıktı .
lan şarkı yüz yıllık adam olun be ya.sitemim insanogluna da işte  buralarda bişiler.canım sıkıldı yakın zaman işim hekeslere dinletmek.ceylan ertem de söylese de olur he yakıştırdıms.

teşek

bu dayı her kavanoza kapak oldugu için avatarı izledigim geçmiş zamanlarda kesin avatar a da bişeyler karalamıştır diye arattıgımda nah diye eletirisini bulduydum.şimdi aklıma düştü az önce kendisi acaba gezi ile ilgili bişeyler karalamış mı diye aratınca NAH diye tekrardan buldum.
teşekkürler jijek ama bence kendisi yanlış biliyor adının zizek diy okunması lazım o tırtlıgına daha yakışacak.deneyin bakın sayın zizek size çok yakışacak eminim.bu yakışacakta hemen br anıya ışınlanıp keh keh diye güldüm.
taşlı kot ceket bu size çok yakışacak.evet dogru tahmin bok gibi ceket.pis kapitalist faşit leninist bişeyler.
yannız çok çılgın bişe buldum şimdi kavanoz kazanova benzerligi.öyle diyince bilemediniz tabii foliş kazanova. ama bir a farkıyla kazanova önde

19 Eylül 2013 Perşembe

Buranın Adını da

gerizekalının oyun alanı yapçam. Evet TEKİL. Buraları tekele geçirdim. Diktatörüyüm, şeysiyim, bişeysiyim. İki gün kıçı kırık şeyler yazdım diye girdiğim havalara bayılıyorum ya hof. Gerçek aşkı buldum işte. Ben kalp kendim.

Bir Yerlere Gelmek

Bu blog bugün buralara geldiyse benim sayemde olduğu sanırım çok aşikar. Müthiş özverilerim olsun sadakatlerim olsun efenime söyliim riyakarlıklarım olsun bunlar hep benim sayemde. Bu yorgunlukla -yine çok düşündüm bugün- oturup yazdığım için her şeyi bana BORÇLUSUNUZ! Unutmazsam başka bir gün borçlu olmaya dair bir post yazayım ama şimdi konumuz başka.

Geçen yine yürüyorum metro koridorlarında. Neyse önden bilgi vereyim. Süpersonikliğim malumunuz. Affedersiniz aksırırken tıksırırken bile yalnız kendimi değil etrafımdakileri de düşünüyorum ileri duyarlılığıyla hep dirseğimin iç tarafına öksürür hapşırırım ki mikroplarım başka organizmaları zayıf düşürmesin. Dirseğin iç tarafına isim verilmemiş olması sana da tuhaf gelmedi mi? Bana geldi ama tıpta kesin bunun bir adı vardır. Konumuz bu değil. Konumuz olmayan başka bir noktaya daha değineyim oldu olacak. Eskiden mendil varmış la. Bildiğin bezden kumaştan mendil. Akşam olasıya kadar sümüğünü cebinde taşıyormuşsun. Hay medeniyetin gözünü seveyim yeminle. Konuya döndüm: metro koridorlarında yürürken dirseğimin içine esnedim. Kendiliksizlikte geldiğim son noktaydı. Çıtayı aşabilenlerin postlarını heyecanla bekliyorum köfte dudaklılarım.

Kapanışı bununla yapayım. Fikret Kuşkan keşke hep böyle kalsaymış. Gördüğüm yerde kesin yaldır yuldur yazardım. Kalmadığı iyi olmuş düşününce.

18 Eylül 2013 Çarşamba

Ne Oldum Değil;

ne olacağım demeli insan kafasıgüzelkişiler. Nitekim zamanların birinde türk kahvesini şekerli içerdim. En büyük tasam kahvemin orta şekerli, az şekerli veya şekersiz gelmesiydi. Şimdilerde kahvemi orta şekerli içiyorum ve aynı tasayı şekerli veya şekersiz kahvenin gelişiyle yaşıyorum. Yarın belki kahvemi şekersiz içmeye başlayacağım ve sonunda hep tasalı olacağım.

Velhasılı türk kahvesinin piri olduğum için kavanozu açtım. Derin derin içime çektim kokusunu. Kokladığımın türk kahvesi mi yoksam filtre kahve mi olduğundan emin olamadığım için bakkala gidip alıp işi garantiledim. Yaşasın kahve için üşenmeyen tırtlık.

Hikayenin sonunda kavanozdaki kahve türk kahvesi, kendi elleriyle yaptığı kahve az şekerli çıktı.

Blog yerine


Tumblr ımız olsaymış keşke. Orası daha cool çocukların takıldığı bi yer galba hof :(  Bu duvar yazıları falan hep mesela tumblrdan bi kankişkodan. Belki gün gelirdi buradan da cool olurduk.


Ay cool demişken, ya bu gerçek hikaye. en az 27 yaşında bi hatun kişi biliyorum hala liseli coolluk kafasında. "Get a life" diyesim geliyor her ağzını büküşünde. Ay kim ne giydi kim nerede koparken kiminle yiyişti geyiklerini yaparken alaycı suratını ham çimentoyla sıvama isteği yükseliyor içimde. Hoh şiştim yazarken bile.

Sen okuyan zaman zaman sen de insanların ne yaptıklarına çok takılıyorsan nolur içe dönük ve de içe yönelik işlere az bi zaman harca ki dünya az daha güzel bi yer olsun. Kuşlar cıvıldasın, insanlar gülsün eğlensin, el ele tutuşan sevgililer sekerek dolaşsın, bulaşıklar kendiliğinden yıkansın, öpücükler havada uçuş... (GÖKTAŞI İNDİ)

Emir Kipi

candır. Bunu hiç düşündünüz mü kahvekremalarım? Çeşitlemelerle renklenen bu yaptırımlar hayatımıza neşe katar. Misal ismi lazım değil yavşak arkadaşlarımdan birine gözleri kısaraktan "Sıs lan" demek ne büyük keyiftir. Ya da ne bileyim sevgililik müessesesini paylaştığınız kişiye gözleri devirip "ayh hadi kapat telefonu, kulağım yandı" demek aslında bi açıdan bakınca bu hayattaki varoluş sebebiniz olabilir. Hadi en olmadı şanslıysanız ve sizden yaşça küçük kardeşiniz varsa "kalk bana bi su getir hödük" cümlesindeki ahengi dilinizde hissedebilirsiniz. 

Ayy ben ne kadar kibarım bunları hiç yapmam diyerek burada ortak zemine yanaşmayı reddeden cicişler, merhaba. Nağber ya? Ne zamandır görüşemedik. Ay dur bir sarılayım. Enseye de bi tane vurayım. Emir kiplerini yumuşatarak kendini bizlerle bir tutmamaya çalışmana lüzum yok. "bi sn cnm", "aşkım, böceğim kapatalım, kapı çaldı da" "biricik bal kardeşim bana su getirsene" gibi ayaklarla emir kiplerinden sıyrılma çabanı takdire değer bulmadığım gibi bir de üstüne kınıyorum.

Özet: Emir kipi candır, iyi ki vardır.

Lalala. Size bi de şarkı koyayım sonuna en kiplisinden: Sezen is the best.


17 Eylül 2013 Salı

Sevabına



parası neyse verip metrolarda şunun dönmesine engel olacağım artık. Hatta gül cemalimi koyayım diyorum. Gününüz geceniz şenlensin. O değil de şu un sanatını yapan dayıya kimse mi demedi yapamıyon hacı diye. Tasam kısaydı. Bay.

14 Eylül 2013 Cumartesi

itin götü

şimdi birinize hakaret etmek istesem ve kaygım gerçekten yaratıcı bişeyler koymak olsa ortaya derim ki sittir git ordan PLASTİK BARDAK.
bu kadar da itelenmiş ve sümüklenmiş bişi yok layn
hayatmızdaki bütün dahi anlamaındaki -de leri ayırdık mı?
hayatımız diyorum bak bana doğru konuş eğilme ora bura.
orama toma burama to.
sağlıcakla.
sağlıcak biraz kınalı yapıncak sesli

sümüklü

geçen öyle dedik ya aslında degildi o öyle.
ışıklar var dedik ama yoktu.anlık ta olsa olmayan şeyleri buldum ben.
sonra acaba kırdım mı diye düşünürken dedim ki kırdımsam da kırdım.
kırmayanı gel bul getir bana azcık muhabbet edelim  biz onunla.
öyleyken böyle.
yapmacıktan ağlayalım.

Q & A

<Soru : İnsan zamanını boşa harcamamak için ne yapmalı? Yanıt : Bütün süresince yaşamalı. Çareleri : Günlerini, bir dişçinin bekleme odasında rahatsız bir sandalye üzerinde geçirmeli, pazarları öğleden sonra balkonda oturmalı, bilinmedik bir dilde verilen konferansları dinlemeli; tarifeye bakarak en uzun, en rahatsız tren yolunu seçmeli ve tabii bu yolculuğu ayakta yapmalı; tiyatro gişeleri önünde kuyruğa takılmalı ve sonunda bilet almalı vb.., vb.>

12 Eylül 2013 Perşembe

Gezi bana

çok şey öğretti.
 İzmaritimi yere atmamayı mesela. 
Bu kadar. 
Hala arada çevre duyarlılığı vicdanımı standby a alıp yere atıyorum.
Yalan söylememişti.
Ama çok nadir.
Böyle ortaya yazmak da arada eğlenceli oluyormuş çikoletalarım.


Ahanda blogda ilk kez gezi lafı geçti. BEN YAPTIM BEEEĞN (Yaşar Usta sesiynen)

Yok labiri yan çantayla direnilmiyeeeaa demişti ismi lazım değil yavşak bi arkadaştı. Ama gezi dememişti. mi acaba. Üşendim bakamayacağım. Çok öpüyorum herkesi.
dediydim oldu. İçim ÖLESİYE rahat. Hemen olması, hiç gecikmemesi süpersonikliğimi pekiştirdi gibi adeta. Ayh kendime bayılıyorum.

9 Eylül 2013 Pazartesi

Güzlü Olay

Sonbahar değdi saçlarına 
Az kaldı birazdan ayrılır yollar
Yollar önünde dururlar
Yollar seni benden alırlar
Nereye gitsen kendinsin
İçinde varsa güneş
Güler geçersin
Sen de karışırsın denize
Sen de dönersin kalbine

n joy


O Ağız Boş Durmayacak

Az muhabbet tez şişkoluk getirirmiş gaalba gülkokulularım. Ağzın sanki sürekli çalışır olması gerekirmiş. Evrimselmiş, evrenselmiş, tarihselmiş, izlenimselmiş.Yeterince büyük laflar ettim, ikna olduğunuzu varsayıyorum. Evet az kelime çıkarttığım anlarda hep yiyesim geldi son birkaç zamandır. Hayırdır neler oluyor dedim? Ağızla yapılan bütün faaliyetleri azaltınca demek insanın yidikçe yiyesi içtikçe içesi mi gelirmiş. Aman n'alakası var höf! Sonbahar belirtileri dökülüyor işte. Birinin cildi kurur, birinin ayakları üşür, zaten terlikleri kenara koduk, şallar çıktı. Ve tabii ki sümükler ve sümüklü çocuklar. Merhabalar çiikin hava sendromları, ve merhaba gelecekteki zengin kocam. Beni kürenin hep yaz ayları yaşanan yarısında yaşattığın için seni çok öpüyorum canım. Ay bi de hep gitmeli gibi bu mevsim. Kimse gitmese de birileri gitmiş hissi. Birileri gittiyse de katmerlenmiş gibi hüznü. Uzar gibi kıvamlı gibi. Ama hadi susun şarkılar söyleyin.
buraya her geldigimde aynı hissin bi büyügünü yaşıyom, aynı bokun laciverti diyemedim diye üzülüyorum şimdi ama onu şöyle yapalım ama aynı bokun daha laciverti.olur belki.
çok böldüm ikiye.böle böle öldüm öyle diyem ve öpücükler

6 Eylül 2013 Cuma

Ebeveyn Olma Motivasyonu

Günün birinde kaybedersem Eminönü'nde bulur muyum diye görmek için evlat sahibi olmaya karar verdim. Bu çok özel günümde yanımda olan bütün ismi lazım değil yavşak arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkürlerimi sunuyorum.

Bir de Oktay Rifat'ın şiire İngilizce kelimeler sokuşturduğunu gördüm geçen. Gül gül şey olmadım ama Boğaziçililik insanın ruhunda olurmuş demek. Yoksam o zamanda buvaziçi mi varmış höh.

3 Eylül 2013 Salı

Biri ile Diğeri (2)

Şimdi her şey daha farklı; ben bir sihre sahibim çünkü.

Görüyor olmalısınız, ben eski bir evdeyim, akşamüstü saatinde. Burası da tanıdık geldi bana tıpkı tüm o insanlar gibi, önümü görmesem de bulabilirim gideceğim odayı, koridorlar onun eli; ince uzun.Yok yok, kesinlikle biliyorum ben bu evi. Mutfaktan iki ayrı ses geliyor, bir sohbet ilerliyor köşelere çarpa çarpa, fark ettiniz umarım. Ki o mutfaktan bir balkona çıkılır bir girişi de salona açılan; o da ince uzun ve biraz da kirli üstelik, rüzgarla uçuşan koca bir toz yığını yerler. Biliyorum çünkü oradan girdim az önce içeri, bahçede büyük bir erik ağıcı, üstü hep erik. Bir tanesini koparsaydım keşke, şöyle olgunlarından bir tane. Nedense boşaltılmış burası, halbuki benim şuan durduğum yerde bir sehpa olmalıydı önceleri. Bir gece vakti bu salonda gördüğünüz tüm camlar kırılmıştı, o çok seven adam tarafından. Çünkü bir kez daha hissetmek istiyordu onu çünkü son bir kez daha gece dolsundu içeri. Tüm mahalleli ayağa kalkmıştı o gece, görmeliydiniz nasıl da heyecanlıydı uykusundan uyanan çocuklar, belki biraz da korkmuş. "Ben sevemem ki artık sizleri!" diye bağırıyordu deli bir adam, daha düne kadar aklı başındaydı üstelik.

Neyse, bunlar hep uzun hikaye, anlatmaya mecal gerek. Şuan asıl konumuz salonun önünden geçen birinin mutfaktaki diğeriyle devam eden sohbeti, ilginç bir cümle kurdu çünkü. "Hayat, içinde ayrı ayrı ve birden fazla anı barındıran koskoca ve heybetli ve mihnetli tek bir gündür aslında." Yapma bunu Biri, yapma diyorum! Ama o devam etti: "...yani yalnızca bir varoluş, muazzam ve zinhar aksamayan bir sırayla birlikte." Saçma, hem de çok! Senin adına utanıyorum Biri, keşke Diğeri bunu duymasa. "Kimseye hayatın ne olduğundan bahsetme" demek istedim ona çünkü sadece ne olmadığına dair fikirleri olabilir insanların, ki bu da yalnızca kendileri için geçerlidir. Bakın işte gördünüz, Diğeri yalnızca gülümseyerek yanıt verdi ona, bir süre susacaktır şimdi.                                                                                      Uzuuun bir sessizlik                                                                         
Ben onların yanındayım şimdi ve bir ses geldi dışarıdan, her türlü tanımlamaya uyabilecek cinsten.
"Bir martı var" dedi Diğeri "aşağıda bizi beklerken kanadını kemirmiş, acı içinde haykırıyor."
"Sıcak" diyebildi Biri "Cehennem tasviri olabilecek kadar sıcak ve bir adam cezalandırılıyor."
"Bir bebeğin ağlayışını duyuyorum şimdi ben, suratı mosmor, sanki nefes alamıyor" dedi Diğeri bu ses için.
"Bir gitar sesi bu" dedi Biri "acıklı bir kadın sesine eşlik ediyor."
"Evet, görüyorum" diye fısıldadı Diğeri ki cidden görüyor gibiydi "bir kadın geceyi çekerken içine, bu sesle geleceğine şekil veriyor, elinde bir martı kanadı."

İkisi de ağlıyor aslında dikkatli bakarsanız, ağlamak çünkü hep bildiğimiz şekilde olacak değil ya. Gittim ben de iyice sokuldum onlara, sarıldım. Hissettiler beni ki ben hissetmiştim onları. Sıcaktılar, soğuktum. Bir bedene sahip olduğumu o vakit anladım; ama ben bir ruh olmalıydım ya da en azından bu eski evin gıcırdayan yer döşemelerindeki ses. Öyle anlaşmıştık çünkü, bu da nereden çıktı şimdi! Evet, bu döşemeler tıpkı tahmin ettiğiniz gibi: tahtakurularınca yer yer yenip oyulmuş koyu kahverengi, bir de kokuyor üstelik.
Büyük ihtimal vaktiyle bir kedi pislemiş.
Bildiğimi görün isterim!
Daha fazla kalamazdı burada ikisi de; ama ilk giden Biri oldu. "Zehirli heceler fısıldıyoruz biz, duyanların kulakları deliniyor ve susuyoruz bazen geçmişimizde hiçbir dili öğrenmemişçesine. Çünkü bize her lisan yaban, keşfi zor. Ve zaman geliyor ayrı düşüyoruz bedenlerimizden, hep yarım kalan oyunları tamamlamakla meşgul hayallerimiz" diyebildi ancak Biri giderken, bunu söylerken yutkundu çokça. Olduğu yerde kalakalmıştı oysa Diğeri ve "Ben biliyorum ki bulutların sislerden hiçbir farkı yok ve farkımız yok birbirimizden, buğulu bir saydamlık bu: dünümüz de aynıydı bizim, geleceğimiz de öyle olacak" dediğini duysun istedi biri ama bu sefer herhangi biri.

-Öteki.

2 Eylül 2013 Pazartesi

Biri ile Diğeri

Bir café sanırım burası, kim nasıl geldi hiç belli değil; ama kimsenin de umurunda değil aslında bu. Biri var yan masamda daha önce görmüş olmalıyım diye düşünüyorum çünkü son zamanlarda herkes nasıl da birbirine benziyor! Karıştırıyorum isimleri, yüzleri desen oldum olası hafızamda tutamam -görsel hafızanın zayıflığı denilen şey belki de budur. Başka birini bekliyor yan masada oturan Biri, garsona o geldiğinde sipariş vereceğini söyledi çünkü az önce, belki siz de duydunuz. Çok açık, o beklenen biri geldiğinde benim açımdan Diğerine dönüşecek en nihayetinde, bu konuda umarım ki kimsenin bir sıkıntısı olmaz çünkü birini ya da bir şeyi tanımladığınızda geri kalan her şey diğeri oluveriyor bir anda, bu bir bakıma üzüntü verici. Bu arada çalan şarkı isterim ki hoşunuza gitsin çünkü hava bu denli sıcak ve sıkılganken böyle şarkılar duydukça bir rahatlama hissederim ben hep, bir nevi nötrleştirme gibi gelir bana ya da artık her neyse. Akşamdan kalma olmadığım günlerde henüz güneş batmamışken dışarıya çıkmak yapılabilecek en güzel şeylerden biridir benim açımdan, böylece yaşadığınız şehrin daha ne kadar güzel olduğunu ve olabileceğini keşfetme fırsatı elde etmiş olursunuz çünkü. Fırsat işte, bilirsiniz değerlendirmeye açıktır sonuçta, başka birçok şeyin olmadığı kadar hem de. Hem bilmediğiniz bir caféye oturup da bildiğiniz ve(ya) hoşunuza giden müziklerin eşliğinde kitap da okuyabilirsiniz, ki ben sanırım bir süre onu yapacağım.

 Müzik..... Kitap...... arkada çalan hep müzik.....elimde tuttuğum hep kitap....bazen insan sesleri......kahkaha duydum ben az önce.......ama bu şarkı çok güzel işte......neyse ama kitap........haklısın......kalem bulmalıyım, cümle.......ah işte bu kelime.....bu hissi biliyorum......ben de bir kenara yazmıştım bunun gibi bir şey.........bu paragraf topyekun güzel.........a...........işte bu cümleyi keşke atsaydın çöpe..............___ şarkı..bir yerden duymuş olmalıyım çünkü bana okumaya ara verdirmekte ısrarcı. 

Tam istediğiniz renk ve yoğunlukta olduğuna şahit olduğunuz bir kahve gördüğünüzde ne yaparsınız bilmek isterim; ama içersiniz işte sonuçta bir kahve. Ben bunun üzerine bir de sevinirim, sevinmek bazen öyle kolay değildir ve bu yüzden mutlu olurum. İşte tam da öyle bir kahveyi yudumlamama ramak kala fark ediyorum ki yan masamda beklenen o Diğeri, çoktan teşrif etmiş ve birası bitmek üzere bile. Haddim olmayarak; ama işte insancıl bir merakla kulak kabartmak istiyorum. Belki Birini bir yerden tanıdığımı düşündüğüm için; ama Diğeri de bana bir o kadar tanıdık. Daha önce neler konuştular bilmek isterdim çünkü "Sabahın başlamasıyla yarının başladığını iddia etmek neresinden bakarsan bak pek ahmakçadır." dedi Biri, belli bir noktada katıldı ona Diğeri. Birinin varmak istediği noktayı sezmişti çünkü Diğeri, dudağının kenarını büktü sanki güler gibi, işte siz de gördünüz. Yarın diye düşünüyorum da aslında cidden tuhaf bir kelime, ben bunları düşünürken Diğeri farkında olmadan aydınlattı beni: Yarın etimolojik olarak sabahı, ışıma ve aydınlanmayı ifade etmekteymiş. İlginçmiş. Hal böyleyse çok kötü durumda şuan Biri; ama aldırmıyor buna Diğeri. Sanırım aralarında bir şey var, aşk gibi bir şey ya da çok daha bambaşka bir şey, bilemedim ve bilmek gerekmez bazen. Bir süre daha konuşacaklar gibi duruyor "yarın"dan ya da belki muhabbet yarınlara döner, bilinmez. Duyduğum şey şuydu ve konuşan Diğeriydi: "Bu kuralı herkes bilir aslında uyuyup uyanınca yarın olur. Demem o ki yarının saat bazında tam bir günün devretmesiyle de uzaktan yakından bir ilgisi yoktur, ya da en azından bence olmamalıdır." İşte ben bunu biliyorum dedim içimden ve gülümsedim kendimce. Onların ise büyük bir meseleyi halletmişlercesine bir mutluluk doldu içlerine, gözleri parladı ikisinin de. İşte bu çok güzel.

Kitaba dalmış olmalıyım, giderken gördüm ikisini. "Uykudan sonra görüşürüz" dedi Biri, uykudan sonra arayacaktı onu Diğeri.

-Öteki.

NOT:  Evet bu seferki görselsiz, çok arandım koyayım bir şeyler diye ama canım illa da cafe illüstrasyonu koymak istedi ve nette gördüğüm her illüstrasyon ne hikmetse telifli çıktı. Bizde böyle, emeğe saygı ama param yok koyamadım. Bu sebeple sizden isteğim sizler de googlelayın bir bakın ne de güzel şeyler çizittirmiş insanlar.

Eylüllü (Post)

Ricamdır: Gözlerinizi hemen yan tarafa kaydırınız. 
Ne gördünüz? Eylül. Tam olmasa da blog birinci ayını doldurdu sayılır, kutlu olsun! - ne de olsa yeni bir ay- Okul açılıyor ya lan; ama olsun ne demişler: Aldırma, yardır. Dememişlerse de canları sağ olsun.

 

Herkesin Etiketi Kendine

Bak bi daha en baştan etiketleri komaya başladım bundan gayrı herkes kendi etiketini kosun. Canımı sıkmayın, alayınızı uykusunda burundan saçla gıdıklarım.

Bahanesiyle kimliğimi de açıklayayım bari. Bu gizemli haller, bu işte isimsizlik, untitled artist gerginliği günlük hayatımın rutinini mahvediyor. Neredeyse diş fırçamla kirpiklerimi boyayıp çatalla saçlarımı tarayacağım gelecek. Açıklıyorum hazırsanız salçalıtostlarım: Galonla çay içiyorum ya la.

Aşk Meşk

ile ilgili göstereceğim şey bu kadar

Arada Kalmışlık

O kelimeler var ya öyle mi yazılırdı böyle mi diye kendinizi paralayacağınız gelir ama meeh der geçersiniz, o kelimelerle işte, tam o harflerin bir araya gelmiş formlarıyla hiç de özel bir bağım yok. Bazen ısrarlar bi kulağından fısıltı gibi yanlış olanın tekrarlandığını duyarsın. Hah dersin sezgilerim, melaikeler, bilinçaltım, enerjiler falan. Hayır yunikornlarım (unicorn), hep yanılırsınız. Çünkü şeytan azaptadır. Sizi hep yalnıştan yana çekmeye çabalar, aslında da en başta gitme heveslisi sizlersiniz. Bilin, bildirin. Velhasılı aliminyum olmadığını bile bile buna inanasım gelmiş alüminyum demek istememişim. Bu yüzde -de leri -ki leri -mi leri yerli yerinde ayırıp bitiştirmeyenlere hiç kin besleyemedim. Hem de inanılmaz çok kültürlü, cilt cilt bilgili, ülkenin ileri gelen okullarının orasında burasında yan gelip yatmış bir insan olarak onları hor göremiyorum. Bu içten karşı koymuşluğun, gebeşliğin, üşengeçliğin alnını öpesim de gelmez o kadar da değil ama işte genel olarak tarafsızım bu olaylara. Hadi canım, öpüyorum çok, görüşürüz sonra - samimiyetsiz vedaların hassstasıyım. 

Sevesi

Çok sevesim geldi bugün. Kafamdakiler gibi ayırt etmeden, çöpsüz ne bileyim. Çünkü sevmemeyi tercih etmekten çıkıp bugün sevmeyi akla getirememek bezginliğine girdiğini anlamaz insan. Tam o sırada o aradı. Sevesim geldiğini hissetmiş herhalde gelesi gelmiş. Sevesi gelenlerle gelesi gelenlerin aynı zaman pastadilimine denk düştüğü günler sizinle olsun yarın, öbür gün. Bugün bende; nah alırsınız.

31 Ağustos 2013 Cumartesi

üzüm züm züm

amacım üzüm yemek degil açıkcası.bağcıyı pataklamak.üzüm zaten kolay iş.alıyon yiyiyon.heryer üzüm heryer başbagan.
böyle dürüst olalım ciğerimizi yiyelim.uzanıp kendi yanaklarımızdan öpelim sonra da.

karavanıma atlayıp Türkiyeyi karış karış dövesim var.böyle planlar içindeyim.yorulmayayım diye el maketi yapıp camdan salıp önümden geçene 100 el darbesi vuraciğim.belki ayak maketi de olur.olur ya olur olur.
yaparsan olur ama kesin de yapamazsın.

Yoruma Caps Ekleyemedim

Geçenlerde ismi lazım değil yavşak bir arkadaşın yazdığı yazı şu şarkıyla alakalıydı. Ay hadi onu bi yeniden dinleyeyim derken bir de ne göreyim? Komiklikli yorum varmış altında. Postun orjinalinin altına kepsi vereyim dedim ama beceremediiiiğm. Neyse buydu, bu kadardı, Said arkadaşımızın büyük özverisine saygıyla konuyu kapatıyorum hadi sevgililerim:


Matkap Sesinin Duacısıyım

Beklentilenmemek dünyanın en garanti mesleği. Yolu yemeği içinde sigorta primini yüksekten yatırır falan. Çok rahat, salla başı al maaşı. Arada pürüzler çıkmayacak diye bir şey yok ama en azından az kapris çok gebeşlik vaadediyor. Tek sıkıntısı işte dalgınlığa tahammülü yok. Anında kapı dışarı, ya da eşikte bekletmeç. Evet beybişler böyle bu işler, özünde kimsenin kimsenin gözünün içine baktığı yok ki gözünün yaşına baksın. Ama çok isterseniz -mış gibi yapabilirsiniz. Eğlenceli olur bazen.

OSbir

Bunu yapanın beynini öpesim gelir. Nasıl bir aylaklıktır sorusunun cevabını aramayı bir kenara bırakıp diyeceğim laflar deneye deneye de yapsan yapılmaz, hesap kitapla yapsan da yapılmaz. İşin işinden çıkmaya çalışmadım zaten genel olarak. Onun yerine görsel keyfimi alıp bir güzel sügarağ yaktım. Devamı için bakınız:

TIKLAYINIZ! Virüssüz valla.

Şapşallar Hep Var



Zırt pırt şarkı açmaya üşenip youtube mix e yine bir şans vereyim dedim. Ay her seferinde çok saçma şeylere sardığı için bu işleri bırakmıştım falan ama bu sefer oldu galiba. Bu şapşal şeyi buldum. Sevimli buldum vesiylesiynen. Siz de bi bakın bağalım nasımış. Playlisti de burada

Vücut Sıvılarıyla İlgili Sıkıntılı Konular


Daha çoook seneler önce bir haber okumuştum Afrikalı bilimadamlarının araştırması tadında. Erkeğin ter kokusu kadını rahatlatıyormuş mintiş arkiişler. Aynı bokun laciverti olarak başka sefer üniversitedeki okumalardan birinde kuvvetle muhtemel AMERİKALI bilimİNSANLARInın araştırmasıyla karşılaştım. Bundaki bulgu da özetle kadın erkeği ter kokusundan seçermiş* (detay isteyenler yazının sonuna scroll lasın, şimdi konuyu dağıtmayayım. )

Bu iki örnekteki ince taşşak geçmeyi görmek için gözlerinizi kısın ve başınızı 36 derece sağa eğin -kendinize göre sağ- ve yavaaaşça bi gözünüzü elinizle kapatın. Evet bunu gerçekten yapan arkadaşlarım varsa gerizekalılıklarını kutluyorum ve daha nice bilimadamı masalına inanmalarını diliyorum. 

Bu hikayeler hep labda veya benzeri olaylarda hayatını çürütmüş, sosyallik ve bunun gerektirdiği temel becerilerden yoksun insanların uydurması bulgulardır. Yani özetle, insan dediğimiz organizmanın hayvani içgüdüleri dışında bir de zihinsel mekanizmaları hatta çok ısrar ederseniz fonksiyonlarının psikolojik temelleri olduğunu varsayalım. Saydık mı? Zayıf halkalar nasıl hayatta kalır ve nasıl normal yuvalar kurup normal hayatlar yaşar? Tabii ki bu bugı kullanarak. Aman efendim ter kokusu iyidir de öyle tiskinelecek, itilecek bir vücut sıvısı değildir. Aslında ben de sevişilecek, yuva kurulacak bir insanım bak bir bulgu daha buldum nerd insanlar evlerine ocaklarına sahip çıkarmış falanmış filanmış. Canım, tatlım, hayatım, nerede yanlış yaptığını uzun uzun anlatırdım ama bu oyunların zaten çok bir işlevli değil deyip kestirip atayım. Sen sandın ki böyle böyle savlarla gelince Adriana kılıklılar yolda gözlerini kapayıp ter kokunla tahrik olup tahrik olacaklar, peşine takılıp nolur benimle çok seviş sonra evlenip çocuk olaylarına girelim falan diyecekler. Yok annem o iş öyle olmuyormuş, ben yetkili birilerine sordurdum oradan biliyorum. 

Neyse yazının aydınlatmacı kısmı burada geliyor. Canlar kadınlar içinde losersevengiller var. Terine, asosyalliğine bakmadan seni sevdiğini sanacak birileri bunlar ve hep olmaya devam edecekler. Sen Adrianaları hayal etmeyi bir an önce bırak çünküm istersen 850 tane related makale yayınla, 10 üzerinden 10 adam tavlayabilen bir insan lab fareleriyle pek oynamaz. Etrafındaki losersevengili bul, evlen, mutlu yuva sahibi ol. Afferin koçuma.

Evet vücut sıvılarıyla ilgili birtakım başka şehir efsanaleri var ki bunları çıkartanlar ve de yayanlar ne yazık ki lab fareleri kadar awwww (amerikan tepkisi) değiller. Meninin faydaları konulu bu söylemlerle gelen arkadaşların kirli düşlerini ve bu demeçlerin altındaki kalın taşşak geçmeyi görmek için bir şey yapmanıza gerek yok. Bunlarda bazıları attırığın sivilceye iyi geldiği, cildi beslediği, kendi varlığıyla ne kadar besleyici olduğu, çok proteinli olduğu falan gibi olaylar var. Bunun detayına girmeyeceğim. Size iyi hayal etmeler.

* Bunu gerçekten yazacağımı düşünenlerin yanaklarını sıkıyorum abucugubucu.

30 Ağustos 2013 Cuma

Senden Ötürü

Bu dünyada en tepemi attıran durum sıkılmak. Ama düz sıkılmak değil. Kendimden ötürü sıkılmak da değil. Hatta kendimden ötürü sıkılmak kiminlikle en eğlenceli etkinliğim olabiliyor canocanlar. Ama fakat konu başkasından ötürü sıkılmak olunca katil olasım gelir. Ondan sebep biriyle yakın temas olsun, sözler vermek olsun bana ters geliyor. Sırf kendim elimi kana bulamayayım diye. Söyleyeceklerim bu kadardır.

29 Ağustos 2013 Perşembe

lafım ertesi gün hapı yapan kişimsilere

zannımca ben bi hap yaptım oldu triplerine girip büyük rehavete kapılıp elinizi eteğinizi çektiniz, bi ben oldum, eleğimi duvara astım triplerine girdiniz ama bakın hayat devam ediyor!

bi rakı masası ertesi günü hapı..olur
bi beynin sümüklerinle beraber akana kadar ağlanan ertesi gün hapı..olur
bi ne biliyim her türlü her şeye giden hap..olur
benden demesi
yapın görelim...yoksa hep beynimiz türlü şeylere gebe kalır,
ama adeta boş kafalarla yaşasak ne de güzel olur...
sevgiler saygılar,,,
büyük Ö. arkadaşa iki çift lafım var.diyip çıkcam.
Küçük düşün büyük yaşa.
he bi de arada tatlı yap yiyek ben çok tatlı bilmiyorum.anca yalancı tavuk göğsü.

bugün

yine büyük şeyler düşünüp küçük şeyler yaşadım.

28 Ağustos 2013 Çarşamba

kedili

valla itiraf.com yapcam.ne kadar blgisayarda kaytıtlı olsa da geçmişten bişeyden  ilk reflesim gerizekalıgerizekalıyıdakkada' yı aratmak oluyor chromeda.yapçak bişey yok.

bir de her yavru kedi sizden daha sevimli. bi yavru kedi gelse ve ya ben ya ONLAR dese dakkada satarım.
sümüklü, gözü kulağı düşmüş olması farketmez yani.
yavru kedi  büyüktür, şimdi işraretini arayamadım bilgisayardan, all of you.
hadi canlar.
yavru kediler sevimli len.
alakasız az komik görselimi de ekleyeyim de huzur içinde uyuyayım.

dedim ki SAĞANEY

bazımsı insanlar bağzımsı olan gerçekten 15 frank gallager  yavşaklıgında.onu ne yapacagık.
ben size yavşak olmayın demiyom ama bu kadar da olmasanız mı be GÜLÜM

27 Ağustos 2013 Salı

Bizim zamanımızda diyebilecek yaştayız gençler. Kendinizi kollayın.

Fankındayım farkındaayıımmm

Adına ofis denen garip çalışma yerlerinden birinde birgün birgün bir çocuk kafasının error vermesiylen çevresine bakınmaya başlar monitor ardından...kimilerinin vır vır felsefistçe (yıllarca unutamamanın göndermesidir bu) konuşmaları ama bence aslında hep diyaloglaşamamış molologlardır hepsi, kimileri program hazırlama derdinden saç diplerinden duman çıkarmaktadırlar...hikayenin baş kahramanı (kahraman diyince birden kendini güçlü ve bir b.k zanneder) evdeki-sokaktaki-tuvaletteki vb (ve bilimum) yalnızlıgına bir yenisini daha eklemekle meşguldür...kendini dört yaşındaki bir çocuk kifayetsizliğiyle bu büyümüş homosapienslerin içinde buluverir..kiminin elini çenesine koyuşu, kiminin kendinden habersiz masa altında dans eden ayakları dikkatini çekmektedir...  insanların farkında olmadan yaptıkları bu hareketlerle yabancısı olduğu ortam tanıdık gelmeye başlar,sonuçta bir çocuk olarak o bütün bu hareketlere kendi tarafından aşinadır, ama bu tanıdıklık yukarıda sözü geçen hareketlerin değişmesiyle kaybolur ve değişerek yeniden yeniden oluşur,,,bi balık gibi yabancı-değil-yabancı-değil....döngüsü içinde uyuyakalır,,,ağız kenarından akan suyun yanağını ıslatması ile ortaya çıkan yanak farkındalığıyla uyanıverir,,çaktırmadan elinin tersiyle yanağını siler ve sırt ağrılarının sebebi rahatsiz koltuğa sırtını dayayıp işine koyulur...

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Filim Önerisi

Ay çocuklar ne izlesem bilemiyorum ama izleyince kuulluğumu kulluk katacak, yarım öbür gün aa ah sen falanca filmi izlemedin mi azizim demeçleriyle insanlara ta tepelerinden bakmama öncülük edecek İngilizce veya Türkçe dil ağırlıklı (izlerken örgü öreceem zaar) filim önerin gözünüzü öpeyim.
http://www.youtube.com/watch?v=KsMEBEcxzYA




Günlerdir dinlemede kaldığım güzelim şarkı..sözler mevlana dan çaktırmadan şemsi tebrizi ye geliyor (ne tanrısı ulan!) ...her şeyleri geride bırakıp silkelenip beyni boşaltıp ruhuna daldıran güzide şey..siz de dinleyin..güzel kalın efenim.

Eşitsizlik

Çişe uyanmanın gram cinsinden bokluğu > Kabustan uyanmanın gram cinsinden bokluğu
hine feysbukta normalde geçirdigim vakitlerden misli kat fazla vakit geçiriyorum, çünkü aylagım. Bu ayşe armanın evet küçük harf ve kesme işaretsiz, yazısına denk geldim, bu tükenmişliklenen hürremle röportaj yapmış, denk gelmekle kalmayıp okudum.bi baktım gerçekten kadının canı yanmış lan.üzüldüm has olarak.
şöyle demiş üşenmeyip copileyip pastlicem.
YARALI HAYVAN GİBİ KAÇTIM


Bu arada bir de zayıflamaya çalışıyordun değil mi? Diziden mi böyle bir talep geldi?


- Yok canım. Onlar halimden ve kilomdan memnundu. Memnun olmayan Can’dı. “Cinsel anlamda seni çekici bulmuyorum. Biraz zayıflarsan daha güzel olur!” dedi. Yanlış anlamamalıymışım, bunu benim iyiliğim için söylüyormuş, zaten ben eskiden daha zayıfmışım filan falan. Onunla birlikteyken özgüvenim de yerle bir oldu. Giydiklerimi de beğenmiyordu. Galiba kendine yakıştırmıyordu. Ben tabii kendimden de nefret ettim çünkü o kadar çaresiz ve güçsüzdüm ki ona itiraz da ediyordum. O istedi diye bir diyetisyenle çalıştım ve gerçekten zayıfladım. İki sene stüdyo-otel arasında mekik dokumak o kadar büyük bir travmaydı ki, ondan ayrılmak o travmaya geri dönmek gibi geldi. Beş-altı gün çok mutsuzdum ama bir gün mutlu olabiliyorduk. O bir gün mutluluk için beş gün mutsuz olmayı kabul ettim. Bu da beni çok hırpaladı. Gözümdeki ışık gitti. Ve sonunda tükendim.

bir insan nasıl bu kadar güçsüz bırakılabilir yahu.daha da var

“Senin durumunu anlıyorum. Ama ben biraz düşünmek istiyorum. Hemen karar veremem” dedim. Ben, “Tabii ki kürtaj olacağım” demediğim için, o her geçen dakika biraz daha fazla panik oldu. Ve agresifleşti. “Ayrıca biz korunuyorduk, ben dikkat ettim, bu çocuk nasıl oldu?” demeye başladı. Ben de ona dedim ki: “Coitus interruptus’la (geri çekilme) tam olarak korunma diye bir şey yok. Bir sürü kadın, korunduğunu zannettiği halde hamile kalıyor. Ben sana bunun güvenli bir yöntem olmadığını söylemiştim…”

ayh ne canımı sıktı vallahi.






Her Blog

Her blog gibi bu gerizekalı alanın da ilk ayları itibariyle post yağmuruna tutulması inanın içimi tuhaf bir hüzünle kaplatıyor. Postların GÜNBEGÜN azalacağı, eriyip iki ayda bir yazılan veya çiziktirilen tuhaf girdilere dönüşeceği günleri dört gözle bekliyorum. Çünkü o gün dünyayı ele geçireceğim gün olacak. Çünkü o güüüün herkes üşeneceeeeğğk ben üşenmeyeceeeğğğk. Mmm şaka maka bende  bu çirkin bilinç akışı olmasaydı dünyaya hükmedebilirdim. Misal yine yürüyordum aklıma yazılacak muazzam yaratıcılık akan postlar geldi. İnce mizahıyla beni kendi kendime gülümsetti (ve aslında amacına hizmet etti. Buradaki olayımız sizleri eğlemek değil canlar, üzgünüm, kendimizi eğlemek). Sonra kafam başka şeylere gitti. Binaların arasından barely gözüken gökyüzüne baktım (şehirli insanın zottirik dramı burada), olum bi gün aklım beş karış böyle yürürken düşüp  ÖLÜCEM lan dedim. Ama en nihayetinde hepimiz ÖLÜCEZ diye teselli ettim kendimi. Böyle böyle günler birbirini kovaladı. Sonra geçen günlerde ismi lazım değil yavşak bir arkadaşım kendimle konuşmalarımın dış sese yansımış haliyle muhattap oldu. Durup yüzüme vıcık vıcık küflere bürünmüş öğrenci evi mutfağına bakar gibi baktı ve dedi ki: "Çöplük gibi bilincini, bilinç altını, bilinç akışını kendine sakla. İçime fenalık getirdin." Bunlara benzer şeyler söyledi işte. Üzüntüden olduğum yere çöküverdim. Ben bunları duymayı hak edecek ne demiş olabilirdim? Bu kadar mı tahammülsüzleşmiştik birbirimize? Nedir en yakınlarımızla alıp veremediklerimiz? Öyleyse neden en yakınlarımızdı bunlar? Yok lan şaka. Ben takılmam böyle şeylere. Zaten olduğum yere de çökmedim. SANA NE LAN YAVŞAK dedim ve işime devam ettim. Bunları yazarken yolda düşündüğüm şey de aklıma geldi ama sıkıldım. Belki ikinciye unutmazsam şey yaparım sonra. Yazıyı da paragraflara bölmüyorum ve görsel koymuyorum ki uzun ve sofistike gözüksün. Üşenenler okumayıp elensinler ama bizden olduklarını kanıtlasınlar. Üşenmeyenler de hayatlarından akıp giden zamana yansınlar. Hayyyde şekerpareler, sonraları şey yaparız.

25 Ağustos 2013 Pazar

yanınıza yanaşmak isteyen bir yabancıyı en son ne zaman itelediniz?  temalı yazıyı tam da yanıma ilişen yabancı yanıbaşımda yabancılaşırken yazmayaydım iyidi.

eve geldigimde yabancılaşmadıydım ve bu hoşuma da gittiydi bi şekil.

gecenin bir vakti ki bu gecenin bir körüne denk gelir he zaman, yabancılaşmaya çok hevesli arkadaşımı ötelemek ( telefona mesaja cevap vermemek) çok da başarılı gider iken bir zaman buzdolabına yönelince ( buzdolabı tırtıklamak tegim bu olsun) agzımda buzdolabında buldugum incirlen yabancıya yabancılaştım
.
incir, bereket bişeyler derken bereketlenmeyeydim iyiydi.
hine de biz sabah olmadan bilemezdik hiçbirşeyleri.
incirli, bereketli,tanrılı günleriniz bol ollsun

kendimize geç kalmayalım diyorum,ne dersiniz?

şuraya güzelinden bir saat or geç kalmak temalı görsel bulayım da dolu dolu olsun.
saat olmuş 6.00
teletabilere az kaldı aynı zamanda iş görüşmesine de.
ben böyle hayatın taaa en sevmedigi yerden öpeyim.


bu vakitten sonra bu MEKANda  takılanları has KANKAM  ilan etçem bir yerlerde.

takipte kalın ama bence çoo kalmayın
zaman hep kıçımızı elledi.
amaç buldugum görsele uymak.

Müzeler de evrilir


Şimdi size günümüzde dünyanın önde gelen şehirlerinden birinde bulunan ve - rivayet odur ki- eski işkence aletlerinin sergilendiği bir ara, adeta bir fantezi ve seks yuvasına dönüşmüş ardından ise belirli önlemler alınarak "modern sanat müzesi" konseptine geri döndürülen bir müzenin çok tartışmalı evriminden bahsetmek isterdim ancak konuya o kadar vakıf değilim. Bu nedenle gerisini hayal gücünüze bırakıyorum.

Not: Bu süre giden "toplantılar"ın hala daha müzenin alt katında devam ettiği kulağıma ilişmiş bilgilerdendir.
Müzeyi tahmin etmek isteyenler için apayrı bir not: Yapraklı bir çatının altında oluyor her ne oluyorsa.

Çok modernler canım.

Bu da ne böyle?


Bence Orospu Kırmızı'lar kovalasın bizi. Hem sabahı beklemek de neyin nesi, çok saçma.

allah seni inandırsın

şeyleri kendi haline birakalim diyorum.
herkesler herşeyleri yazsin okusun ve kimse kimseleri dürtmesin bir süre ve bir an gelsin ki gercekten iletismek istedigini dürt ve iletişimek istedigine bir yanaş bakalim tüm o sessizlikten sana kalan ne olacak tüm o muhabetteri istedigin insandan.
surpriz ve surpriz.
hadi bagalim.

biz hep okurduk ve hep dusunurduk ama dusunmeyeni ve dusunulmeyeni dusunmekti belki de.bilememeler.
allah bizi inandirmadi ne yazik ki.
sikilmak ve sikmak uzerine ne cok konusurduk halbukisi.

opucuklu mesajlar.
opucukleri ve dilekleri hep kendimize birakirsak da  sonunda opucuksuz kalirdik ama.
opucuksuz ve iyi dileksiz kalmayi dusuneyim bir sureler ve ayni zamanda hep sikilayim ve sikayim.
opucukleri hic esirgemedim ben

Birtakım Şeyler

Heves dediğin kaçar, bazen bir nedene bile gerek yoktur, öylesine birden bire; ama bazen de göstere göstere “bak işte bu yüzden” dercesine… Neticede kaçar gider işte. Nedeni değil nasılı sorgulamak gerek hep bu gibi durumlarda çünkü his başlı başına önemlidir, nasıl hissettiğin de öyle. 


*


Heves ettiydim, buraya “sıkılmak” üzerine belli belirsiz birkaç cümle de ben söyleyeyim dediydim. Belki hepimizin mustarip oluşundan belki de sırf canım öyle istiyor diye. Derken bugün elime bir kitap aldım, okudum birkaç sayfa ve sonra hevesimin nasıl kaçtığını hissedin istedim:
“Evde hiçbir şey yapmadan vakit geçirmenin tüm kaynaklarını tüketmiştim artık. Torunlarıma bile yetecek kadar sıkılmıştım” (21).*
Okuduktan sonraki beni az çok tahmin edebileceğinizi umut ederek eklemek isterim ki duble bir can sıkıntısına sahip oldum; ama bu sefer şikayet etmeden, memnuniyetle. Yeri geldikçe derim: … söylenmemiş söz kalmadı çünkü, yeni yeni “şey”ler bize gerek.

Bir gün “şey”ler hakkında sizinle konuşalım isterim, olursa sevinirim bir de üstelik.


*Görsel/Çizim: http://hallpen.deviantart.com/ 
*Eriş, Mahir Ünsal. Olduğu Kadar Güzeldik, İstanbul: İletişim, 2013.